Tuesday, August 15, 2006

Dükkandaki kukla

Hafif çekik gözleri, zayif ve boyasiz yüzü, iztirapla çekingenligin içiçe eridigi kirik tebessümüyle, hayat savasina firçasiyla karsi koymaya çalisan yapayalniz ressam bir kiz... Dil de bildigi için, bos zamanlarinda yabancilarin çocuklarina bakarmis. O anlatti.

Gazetedeki ilanlardan bir gün bir Fransiz ailesinin yanina gitmis. Oniki yaslarinda bir kiz çocugu vermisler kendisine. ', 'Seytan seytan bakan, sevimli, samimi bir çocuk...

Dostluk çabuk kurulmus.

- Senin ismin ne?

- Su... Senin ismin ne?

- Bu...

Dostluk kurulmasina kurulmus ama, çocugun akli, aradaki boy pos farkina takilmis:

- Senin de, demis, ellerin bütün büyüklerinki gibi kocaman. Bak benim ellerime; küçücük...

Ellerini ölçüsmüsler. Arkasindan sira ayaklara gelmis. Ayaklarini da ölçüsmüsler. Ellerdeki farktan, ayaklardaki farkin daha bir göze tuhaf gelisi, çocugu azicik yadirgatmis:

- Ellerin neyse ne ama, ayaklarini begenmedim, demis.

Sonra huylarini kiyaslamaya baslamislar:

- Sen neyi seversin?

- Sunu... Sen neyi seversin?

- Sunu...

Küçük kiz:

- Ben, diyormus, simdi en çok bir oyuncak kukla var onu seviyorum. Çok, ama çok seviyorum. Babam almiyor ama... Dükkanin her önünden geçiste sadece ona bakiyorum.

Ressam abla:

- Belki, demis, babanin parasi yoktur.

- Var var babamin parasi. Anneme çanta aldi. Bana kuklayi almadi. Oysa kukla çantadan daha güzel. Kuklayi sevmeden önce babaannemi severdim. Babaannem öldü. O kadar düsünüyorum düsünüyorum, yüzü bir türlü aklima gelmiyor babaannemin. Kuklanin ise yüzü hep gözümün önünde. Demek kuklayi babaannemden daha çok seviyorum.

Abla ressam:

- Kuklayi alacaksin da ne olacak, demis, birkaç gün oynadiktan sonra ya bikacaksin, ya kirilacak. Ama o orada durdukça hep seveceksin onu. Bir seyi sevmek ona sahip olmaktan daha önemlidir. Asil zenginlik, asil saadet bu sevgidedir. Günesi severiz, gögü severiz. Ama hiçbir zaman günes de, gök de bizim degildir. Sen günesle gögü sevmiyor musun?

- Seviyorum.

- Günesle göge bakarken bir nese duymuyor musun içinde?

- Duyuyorum.

- Iste güzel olan o nese, o sevgi... Her sey bizim olamaz, ama her seyin sevgisi bizim olabilir. Insanligin serveti bu sevgidedir.

Küçük kiz:

- Öyleyse, demis, annem çok fakir benim.

- Neden?

- Neden olacak, ben ne yapsam, bunu sevmedim, diyor. Besbelli sevmesini bilmiyor.

Ressam; küçük kiza, bir seye -en maddi anlamiyla- sahip olmadan da, onu sevmenin mümkün olacagini ve asil önemli seyin bu sevgi oldugunu çok derinden anlatmis.

Elbette annelerle babalar sevginin böylesini bilmiyorlar. Sahip olmak, kullanmak, faydalanmak ve her seyin gönüllerine göre olmasi "hirsiyla", "sevgiyi" birbirine karistiriyorlar.

Tanri sevgisinden vatan sevgisine kadar, karsiliginda bir sey beklemeden tertemiz kalmis hangi sevgimiz var?

Tanriyi sevenleri görüyoruz; biraz cennet, biraz da islerinin iyi gitmesi için...

Vatani sevenleri görüyoruz; orasini burasini biraz satmak, biraz paraya, biraz iktidara tahvil etmek için...

Zannediyorum ki, artik küçük kiz, dükkandaki kuklayi; bizim Tanri sevgimizden de, vatan sevgimizden de daha büyük bir sevgiyle seviyor.

Çetin Altan

No comments: