Wednesday, December 31, 2008

Osmanli’nin Şair Sultanları

Osmanli Devleti'ni yoneten padisahlar siirler kaleme almis ve gokkubbede 'lirik' sesler birakmistir.

Kiliclarinin sesi daha yuksek duyulsa da kiminin kalemi kilicindan daha keskindi. Onlar da ete kemige burunmus, huzne tutunan, sevince gark olan insanlardi. Neseyi, huznu ve inanci yansitan siirler, Osmanli padisahlarinin gonul dunyasinin kapilarini aralamis. Siirleri incelendiginde, 'devletlu, hasmetlu, garabetlu' padisahlarin, ayni zamanda ince, naif, hassas insanlar oldugu da goruluyor.

Osmanli tarihinde siirle ve musikiyle ilgilenen bircok padisah oldugu bilinir; ancak genelde en cok bilinenler Fatih Sultan Mehmed, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Suleyman, 2.Selim, 1.Ahmed ve 3.Selim'dir. Osmanli Imparatorlugu'nun yonetildigi sarayda, sanata her zaman sicak bakilmis, hemen her padisah ve sehzade, bir sanat daliyla hobi duzeyinde de olsa mesgul olmustur. Kimi padisahlar hattat, nakkas ve musikisinas olarak un salmistir; ama aralarinda siir yazmayan neredeyse yoktur. Iyi derecede sair olan padisahlar, ulkede yetisen ilim ve sanat adamlarinin kiymetini bilmis; ozellikle 15. asirdan itibaren Turk edebiyatinin gelismesinde onemli rol ustlenmislerdir

Ozellikle Fatih'ten sonraki bircok padisah devrinin unlu sairleriyle boy olcusecek nitelikte siirlere imza atmis. 'Avni' mahlasiyla siirler yazan Fatih aruzu ustaca kullanmis, ari ve duru bir usluba sahip siirler kaleme almis.

Yavuz Sultan Selim 'Selimi' mahlasini kullanmis ve siirlerinin yer aldigi divan Almanya’da basilmistir. Caginin hatiri sayilir sairlerinden biri olan Kanuni Sultan Suleyman ya da diger adiyla Muhibbi'nin divaninda tam 2.779 gazel bulunmaktadir ki, Divan sairleri arasinda en fazla gazel yazmis olan Zâtî’nin bile ulastigi gazel sayisi ancak 1.825 adette kalmaktadir. Kanuni'nin "Halk icinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sihhat gibi" dizeleri ise yuzyillardir soylenegeliyor.

Istanbul'un onemli selatin camilerinden biri olan Sultanahmet Camiini yaptiran ve siirlerinde Bahti mahasini kullanan 1.Ahmed, Peygamber Efendimiz'e olan saygisindan dolayi, Peygamberimiz'in mubarek kademi (ayak izi) seklinde bir sorguc yaptirmis ve bir tahta uzerinde naksedilen Kadem-i Serif'in kenarina su meshur kitayi yazmistir:

"N'ola tâcum gibi basumda gotursem dâim

Kadem-i naksini ol Hazret-i Sâh-i Rusulun "

Tuesday, December 16, 2008

Fütüristik Liderlik

Yazar: Frank Feather

Rutin ve sıradan liderlik ile fütüristik ve samimi liderlik arasında büyük fark vardır.

Liderlik, bir iş unvanı değildir. Liderler, rutin olarak idari pozisyonları ellerinde bulundururlar; ama rutin liderler, sürekli değişen bir dünyada taze başarılara imza atmak için organizasyonlarını nadiren yenilerler. Rutin liderler, mevcut durumu yönetme eğilimindedirler ve dolayısıyla sürekli değişen operasyon ortamının taleplerinin gerisinde kalırlar.

Bunun aksine, fütüristik liderler, eğilimlerin önünde gider ve en basit anlatımla, geleceği oldururlar.

Fütüristik liderler, genel anlamıyla geleceği “görürler”. Daha sonra, başkalarının da bunu görmesini sağlar, onları geleceğe yönelik cesaretli girişimlerde bulunmaya motive eder, geleceğe yönlendirir, oraya ulaştıklarında ödüllendirir ve ortak başarılarını kutlarlar. Geleceği kazanmanın ne olduğunu A’dan Z’ye bilen gerçek liderlerdir.

Fütüristik liderler sonuç ALIRLAR; çünkü, farklı bir geleceğin mümkün olduğuna gerçekten İNANIRLAR. Ortak HAYALLERİNE kavuşmak için, kendilerinin ve şirketlerinin davranışını, alışkanlıklarını ve kültürünü DEĞİŞTİRİRLER.

Fütüristik liderler, tam olarak hedeflerine ulaşmayı BEKLERLER - yolları boyunca, tam olarak “beklenmedik olanı da beklerler” - çünkü, bu hedefe değişmez bir biçimde ODAKLANIRLAR.

Geleceğe ulaşmak için kendilerinin ve organizasyonlarının BÜYÜMESİ – hem zihinsel, hem de ruhsal - gerektiğini bilen fütüristik liderler, olan biteni DUYARLAR: Bu büyümede kendilerine yol gösterecek ipuçlarını ve yaşamsal bilgi parçacıklarını dikkatle dinlerler.

Fütüristik liderler, geleceğin neye benzeyeceğini, oraya ulaşmak için neyin değişmesi gerektiğini ve planlanan rotanın yol boyunca ne tür değişikliklerden geçebileceğini canlı bir biçimde HAYAL EDEBİLİRLER.

Misyonlarını, yalnızca kârlı geri dönüşlere dayanarak değil, bu misyonun gerçekleşmesini sağlayacak uygun ahlak kuralları ve değerler ile HAKLI ÇIKARIRLAR.

Fütüristik liderler, neyi bildiklerini ve neyi bilmediklerini, ayrıca kendilerinin ve ekiplerinin gelecekte daha neyi bilmeleri gerektiğini BİLİRLER. İlerlerken, sürekli olarak, her gün ve her kararda birşey ÖĞRENİRLER.

Fütüristik liderler, kendilerini MOTİVE EDERLER ve çevrelerindeki insanları aynı şeyi yapmaya, bilinmeyen bir bölgede cesaretle GEZMEYE teşvik ederler. Misyonun her parçası tamamlanıncaya kadar SEBAT ETMELERİNE yardımcı olması için, eldeki her kapasite ve kaynağı DÜZENLEYİP en iyi hale getirirler.

Fütüristik liderler, danışmanlarını, bilgilerini ve kendilerini her zaman SORGULARLAR. Daha sonra, zorluklara ve fırsatlara en iyi şekilde, gelecekteki en sorumlu ve olası sonuçlara yönelik STRATEJİLER OLUŞTURACAK biçimde YANIT VERİRLER.

Fütüristik liderler, son derece kalifiye bireylerden oluşan ekiplere bildikleri her şeyi ÖĞRETİRLER. Onları GÖZLERİNDE CANLANDIRMAYA ve ortak bir geleceğe doğru ilerlemeye TEŞVİK EDERLER.

Aynı zamanda, günümüzün “web ile evrimleşen” internet çağında, fütüristik liderler, ekiplerine, organizasyonlarını değer yaratan ağlara ya da “iş ağlarına” WEB İLE DÖNÜŞTÜRMELERİ için cesaret verirler.

Fütüristik liderler, aynı zamanda kendilerini KOPYALARLAR: Bir başka fütüristik lider nesliyle sürekli büyümeyi ve devamlılığı sağlamak için, kendi yetenek ve süreçlerini başkalarında “klonlar” ya da çoğaltırlar.

Son olarak, fütüristik liderler, durmadan tutarlı ve çarpıcı sonuçlar ÜRETİRLER ve organizasyonlarını hızla sürekli başarılara ODAKLARLAR.

Bu 26 fiil arasında bariz arabağlantılar vardır. Fütüristik liderlik, geleceğin tamamını görmeye ve ardından en çabuk ve sorumlu biçimde geleceği oldurmaya yönelik dinamik bir sinerjidir.

Liderliğe yönelik bu anahtar sözcükler, etkileşimli liderlik seminerlerinde ve/veya diğer üst düzey konuşma metinlerinde, herhangi bir organizasyonun ihtiyaçlarına uyarlanarak dile getirilebilir.

Kaynak: http://www.marjinal.com.tr/ebulten/devamizle.asp?nid=223&hid=1428&uid=1689

Saturday, December 06, 2008

Neden Bilinmeyen X'dir?

1. Aziz Christopher ( 12 Havariden biri ) sözüne o kadar güvenilir biriymiş ki, Hz. Isa'nın yerine gerekli evraklara imza atma yetkisine sahipmiş. Rivayet odur ki Hz. Isa'nın adına imzaladığı her belgenin altına X diye imza atarmış.. fakat tarih bilimcileri sonradan bu evrakların altında imzası olan kişiyi araştırırken karşılaştıkları bilinmeyenlerin fazlalığı nedeni ile.. Kim bu "X" diye araştırmalarına konu etmişler.. Dolayısıyla X bilinmeyeni temsil eder hale gelmiş.

2. Platon ( Eflatun )'a onun kitaplarını temize geçip elde yazan bir arkadaşı matematikte karşılaştığı yunan sembolleri yerine o zaman ki Avrupa’da bu işi kolaylaştırmak için ve matematik terimlerinin normal anlatım metinleriyle karışmaması için, Avrupa alfabelerinde en az kullanılan harfi belirlemiş.. aslında 2 olasılık varmış X , Z ve ama eflatun bu iki harf arasından X i seçmiş.. ve kitaplarında bilinmeyen olarak hep X i göstermiş.

3. Bu harfin kökeni Arapça şey kelimesine dayanıyor. Daha sonra İspanyolca’ya çevrilen cebir kaynaklarında xay olarak gözüken ifade x olarak kısaltıldı ve cebirin bilinmeyeni simgelemede kullandığı en popüler harf haline geldi.

Halil TANIR-Matematik Öğretmeni

Mükemmel Sayı

11 mükemmel sayı;

6, 28, 496, 8128, 130816, 33550336, 8589869056, 137438691328, 2305843008139952128, 2658455991569831744654692615953842176, 191561942608236107294793378084303638130997321548169216

Mükemmel Sayı Sorusu,

Mükemmel sayı kendisi haricindeki tüm çarpanlarının toplamı kendisini veren sayıdır.Örneğin 6 bir mükemmel sayıdır çünkü kendisi haricindeki çarpanları yani 1, 2 ve 3 toplanınca kendisini verir: 1 + 2 + 3 = 6. Diğer örneklerse 28, 496, 8128 şeklinde gidiyor.

Mükemmel Sayılar, tam kesin olmamakla birlikte,eski Mısır döneminde üzerinde çalışılmış sayılardır.Eğitiminin ciddi bir bölümünü Mısır'da yapmış olan Pytagoras ve ardıllarının mükemmel sayılar üzerinde çalıştıkları kesin. Mükemmel sayıların ilk dördü( 6, 28, 496,8128), o zamanlar bilinen yegane mükemmel sayılardı. Bu konuda yazılı kayıtlarda ilk sonuca MÖ 300'lerde Euclid' in Elements adlı eserinin IX. Kitap'ında rastlanmaktadır. Orada şöyle diyor:

İstediğimiz kadar sayıyı 2'ye katlayarak toplayalım. Toplam asal sayı olduğunda, bu asal sayıyı son sayıyla çarpalım, çıkan sayı mükemmel sayıdır.

Söyleneni örneklerle gösterelim:1+2=3; 3 asal sayı; 3x2=6.; 6 mükemmel sayı. Ya da 1+2+4=7; 7 asal sayı; 7x4=28 mükemmel sayı. Veya 1+2+4+8+16=31 asal sayı; 31x16=496 mükemmel sayı.

Genel kural olarak; Eğer herhangi bir k>1 için 1+2+4+...+2k-1 =2k-1 asal ise; o zaman 2k-1(2k-1) bir mükemmel sayıdır. MS 100 civarında, Nicomachus diğer şeylerin yanında, ispat gereği duymadan, mükemmel sayılarla ilgili şu özellikleri sıralıyor:

1- N.ci. mükemmel sayının n basamağı vardır.(1. Sayı 6, 2. sayı 28, 3.sayı 496, 4. sayı 8128) dikkat edelim ki henüz 5. mükemmel sayının kaç olduğu bilinmiyor. 2- Bütün mükemmel sayılar çifttir(sizin iddianız bu özelliği yok ediyor) 3- Bütün mükemmel sayılar, sırasıyla 6 ve 8 ile biterler). 4- Herhangi bir k>1 için 2k-1 asal ise 2k-1(2k-1) bir mükemmel sayıdır ve mükemmel sayıların hepsini üreten bir algoritmadır. 5- Sonsuz sayıda mükemmel sayı vardır.

Takip eden yüzyıllarda mükemmel sayılar konusuna gönül veren birçok matematikçi oldu. Yazılı kayıtlarda 4.'den sonraki mükemmel sayılara Arap matematikçi İsmail İbn İbrahim İbn Fallus'da(1194-1239) rastlıyoruz. Verdiği 10 mükemmel sayının ilk 7 tanesi doğru, 3 tanesi hatalı. Nihayet 1536'da İtalyan matematikçi Pietro Cataldi, 211-1 sayısının asal olmadığını(23.89=2047) gösterdi. Bir asal sayı olan 213-1=8191 'dan hareketle, 212(213-1)=33550336'nın bir mükemmel sayı olduğunu da buldu. 5. mükemmel sayı 8 basamaklıydı. Nicomuchos'un iddialarından 1., 3., 4. zamanla çürütüldüler. 6. sayı 1555'de J.Scheybl tarafından bulundu ise de 1977'ye kadar farkına varılmadığından mükemmel sayılar konusundaki gelişmelere katkısı olmadı.. 6. mükemmel sayıyı tekrar ve Scheybl den bağımsız olarak bulan gene Cataldi(1603) idi: 216(217-1)=8589869056. Bu sıra 8 de olmasına rağmen tekrar 6 ile biten bir mükemmel sayıydı. Cataldi 7. mükemmel sayıyı da bulan matematikçi oldu: 218(2191)=137438691328. Mükemmel sayılarla ilgili çalışan matematikçilere Pierre de Fermat, Rene Descartes ve Marin Mersenne gibi ünlüleri de dahil edelim. Bu çalışmalar sırasında Mersenne Asalları'nın da bulunduğunu, Fermat'nın küçük teoremi adıyla ünlü teoremin bu çalışmaların eseri olduğuna değindikten sonra, 8. mükemmel sayıyı bulan Euler'e gelelim: Euler, kendinden önceki matematikçilerden farklı olarak, tek mükemmel sayıların da olabileceğini ileri sürdü. Günümüze kadar bu konuda yapılmış olan çalışmalar, ne bu iddianın doğruluğunu ne de yanlışlığını ispatlamaya yetmemiştir. Günümüze kadar 44 adet mükemmel sayı(hepsi çift, hepsi 6 veya 8 ile bitiyor-ama sırayla değil) bulunmuştur. 44. mükemmel sayının 19 milyondan fazla basamağı vardır. Mükemmel sayıların tarihi kısaca böyle. 45.cı mükemmel ve ilk tek için sayınızı bekliyoruz. Bu arada söylemeden geçmeyelim; Batı'da mükemmel sayılara gösterilen tutkunun gerisinde ilk sayı olan 6'nın tanrının dünyayı 6 günde yaratmış olması inancı ve Ay ayının 2. sayı kadar, yani 28 gün olması da var.

Halil TANIR-Matematik Öğretmeni

Bal arıları milyonlarca yıldır peteklerini altıgen yapmaktadır

(On milyonlarca yıl öncesine ait arı fosillerinden bu anlaşılmaktadır). Acaba neden bu şekil dikdörtgen, beşgen, sekizgen değil de altıgendir? Bunu araştıran matematikçiler birim alanın tamamen kullanılması ve en az malzemeyle petek yapılabilmesi için en ideal şeklin altıgen olduğunu ortaya koydular. Petekler üçgen ya da dörtgen olsaydı, boşluksuz kullanılabilecekti.

Fakat altıgen hücreler için kullanılan malzeme üçgen ya da dörtgen için kullanılan malzemeden daha azdır. Diğer birçok geometrik şekilde ise kullanılmayan bölgeler ortaya çıkacaktı. Sonuç olarak altıgen hücre, en çok miktarda bal depolarken, yapılması için en az balmumu gereken şekildir.

Dişi (işçi) arıların bu çalışmalarında en çok ilgi çeken durumlardan biri onbinlerce işçi arının her birinin, birer tuğlacığını bıraktığı bu yapının, geometrik ölçülere bütünüyle uyabilmesidir. Matematikçiler verilen belirli miktardaki balmumuyla yumurtadan çıkacak kurtçukları içine alabilecek daha geniş bir yer yapılamayacağını ispatlamışlardır. Böylece işçi arılar belirli miktardaki gereçle, gereken büyüklükteki bir yapının en ekonomik biçimde nasıl yapılabileceğini göstermektedirler.

Antoine Ferchault adındaki bir Fransız böcek bilgini, bunu “Arılar problemi” diye tanınan bir geometri problemi olarak ortaya koymuştur. Bu problem şudur: “Tabanı birbirlerine göre eğimi aynı olan üç çeşit eşkenar dörtgen ile kapanmış düzgün altıgen bir dik prizma verilsin. Bu prizmanın toplam yüzey alanının en küçük değerde olması için eşkenar dörtgenler arasındaki açılar ne olmalıdır?” Biri Alman, biri İsviçreli, biri de İngiliz olan üç tanınmış matematikçi bu problemin çözümüyle uğraştılar ve şu sonuca vardılar: 70° 32′ (70 derece ve 32 dakika). Gerçekten de bu, dişi bal arılarının yaptığı petek gözeneklerinin açısının tamı tamına aynısıdır.
İşçi arılarımız peteğin yapımına birkaç farklı noktadan başlarlar. İş ilerledikçe peteğin gözenekleri orta yerde birleşir. Bu durumda kaynaşma noktasındaki peteklerin açıları yine kusursuzdur. Bu işçi arıların peteğin yapımına rastgele koyulmadıklarını, başlangıç ve bitiş noktaları arasındaki uzaklıkları, arkadaşları olan diğer işçi arılarının pozisyonlarını önceden çok ince bir şekilde hesapladıklarını ortaya koyar. En usta matematikçiler bile arının hesabının kusursuzluğunu 70° 32′ (70 derece ve 32 dakika)’yı hesaplayarak ortaya koymaktadırlar. Fakat bu matematik profesörlerine elinize bir cetvel alın, bu açıları tam tutturarak bir altıgen çizin desek, hele hele bu hesapları yapan üç profesöre üçünüz ayrı yerden başlayarak altıgenler çizin, ortadaki altıgenler de tam düzgün, kusursuz olsun desek hiç şüphesiz bu kadar ince bir çizimi beceremezlerdi. Görülüyor ki arı, hem büyük bir teorisyendir, hem de müthiş bir pratisyendir. Teoride hesaplanması çok zor olanı hesaplamış, pratikte ise bizim el ve gözlerimizle tayin edemeyeceğimiz hassaslıktaki ölçüleri tutturmuştur…

Sunday, November 23, 2008

Bilinçaltı'nın önemi

Bilinçaltımızın derinliklerinde sınırsız bilgelik, engin bir güç ve bize gerekli her şeyin olduğunu biliyor muydunuz? Bilinçaltımızı geliştirip kontrol ederek yaşamımızdaki olumsuzlukları değiştirmek mümkün mü? İste bu sorunun cevabını üç yıldır profesyonel olarak "zihin koçluğu" yapan fizik öğretmeni Zafer Akıncı´ya sorduk. Uzun yıllar öğrencilerin öğrenme modelleri üzerine çalışan Akıncı, "zihin koçu" olmasını söyle anlatıyor:

"Önceden öğrencilerin ya zeki ya da geri zekâlı olduklarını düşünüyordum. 1998 yılında çoklu zekâ uygulamalarıyla tanıştıktan sonra her şey değişti. O yıl hafıza eğitimi aldım. Öğrencilerle yaptığım çalışmalarda gördüm ki bu çocuklarda anlayış, öğrenme ve hafıza sorunu yok. Anladım ki öğrenmeyi etkileyen hafıza ve zekânın dışında bir faktör daha var. Onun da bilinçaltı olduğunu keşfettim." Vizyoner Eğitim Danışmanlık Merkezi´nde "zihin koçluğu yapan Zafer Akıncı, öğrenme problemi yasayan, kötü hatıralarından kurtulmak ve bilinçaltını kontrol altına almak isteyenler için sorularımızı cevaplandırdı.

Bilinçaltını kısaca tarif eder misiniz?

Amerika´da bilinçaltı konusunda uzmanlardan biri "Bir gemi düşünün, bütün tayfaları bilinçaltıdır. Her şeyi yapan onlardır. Bilinç de kaptandır. Kaptan emir verir, duygularıyla ´sunu yapma´ derse, bilinçaltı ona itaat eder. Çünkü gemiyi kontrol eden esas işi yapan bilinçaltıdır." diyor. Kaptanı yani bilinci etkileyen faktörler vardır. Bunlar anne, baba, kardeşler, arkadaş çevresi, televizyon vb. Bir çocuk doğduğunda en az 400 defa "yapamazsın, edemezsin" sözünü işitiyor. Bilinç bunu hemen algılıyor ve bilinçaltına kaydediyor. Psikolojide buna "Kendini gerçekleştiren kehanet" deniyor. Bu olumsuz şartlanma, insan zihnini kötü yönde etkiliyor.

Bilinçaltını kullanarak öğrenme nasıl gerçekleşir?

Aslında bizim bütün öğrenmelerimiz bilinçaltında olur. Bilinçaltı bağlantılarla çalışır. Bana getirilen bir öğrencinin ebeveyni "Hocam bu çocuk matematiği sevmiyor." demişti. Çocukla matematiği neden sevmediğini bulmak için konuştuk. Konuşurken ilkokul döneminde yasadığı bir anısını anlattı.

Matematik öğretmeni derste soru çözerken yanlış cevap verdiği için çocuğu öğrencilerin arasında küçük düşürmüş. Çocuk bilinçaltında bağlantı kurmuş, matematik işlemlerini görünce kendisini aşağılanmış hissediyor. Öğrenciyle bir bilinçaltı çalışması yaptık. "Çok güzel bir anını düşün" dedim. Kendini çok iyi hissettiği sırada -tabii gevşemiş bir halde alfa konumunda, duyusal yoğunluk yasayarak- tahtaya matematik dersinden uzun formüllerden birisini yazdım. "simdi gözünü aç!" dedim. Gözünü açınca formülü gördü. "simdi gözünü kapat" dedim. Bir iki kere daha bunu uyguladık. Yaptığım şey şu; matematik formülleriyle çocuğun güzel anıları arasında bağlantılar kurduruyorum. Çocuk, sene sonunda takdirname aldı. Matematiği de beş oldu.

Velilerimizin çok kullandığı bir şey var: Meselâ çocuk matematik dersinden ödevini yapmaya çalışıyor, fakat yapamıyor. Veli de sinirlerine hakim olamayıp çocuk anlamadı diye bağırıp çağırıyor veya tokadı yapıştırıyor. Farkında olmadan çocuğun bilinçaltında matematik dersiyle azar ve tokat arasında bağlantı kurduruyor. Bu da ileride o çocuğun matematik dersini sevmemesine ve yapamamasına neden oluyor. Antony Robbins diyor ki" Annem bana sigarayı nefret ettiren kadındır. Bir gün annem, ´Oğlum sigara içmek ister misin?´ diye sordu. Ben de ´Evet´ dedim. Bir hafta kavanozun içinde beklemiş, ıslanmış, iğrenç kokan sigarayı verdi ve ´İçeceğin şeyin kokusunu al.´ dedi. İçimde öyle bir bağlantı oluştu ki ne zaman sigara görsem midem bulanıyor." Bilinçaltı çok güçlüdür. Bağlantılarını yapar ve sizin fizyolojinizi ona göre ayarlar. Farkında olmasanız bile bilinçaltı bağlantıları eğitimde, ailede ve her türlü ilişkide kullanılır. Ne yapmanız gerektiğini bağlantılar kurarak ayarlar. Bu eğitimde çok daha önemlidir. Bir şeyi başaramayacağınıza inanırsanız onu başaramazsınız.

Bilinçaltıyla öğrenme tekniklerini hangi temele bağlıyorsunuz?

Bilinçaltının temelinde bağlantı kurma vardır. Öğrendikleriniz arasında bağlantı kurarsanız unutmazsınız. Hafızası zayıf olan bir çocukla görüşüyorum. Çocuk ateri oyunlarında muhteşem. Labirent tipi oyunlarda bütün labirentleri sayabiliyor. "Nasıl tutuyorsun bunu aklında?" dedim. "Hocam, çok zevkli." dedi. Labirent isimleriyle bilinçaltı arasında zevkle bağlantı kurmuş. Hafıza teknikleri, çoklu zekâ uygulamaları, konsantrasyon eğitimi, hızlı okuma teknikleri bunların hepsi bilinçaltı bağlantı tekniğiyle öğretilir. Zaten fizyolojik olarak da böyle. Beynimizde nöronlar var. Bütün nöronların arasında bağlantı kurduğunuzda zekâ oluşuyor. Yani ne kadar çok bağlantı, o kadar çok zekâ.

Herkeste yaklaşık 100 milyar nöron var ama nöronlar arasındaki bağlantı kombinasyonu sınırsız. Temel prensip bağlantısını, bilinçaltında eğitimcilerimiz kullanmalı. Meselâ ben ders anlatırken hiçbir zaman konunun ismini önceden söylemem. Her konuya hazırladığım küçük hikâyelerle baslarım. Örneğin "Nisanlı güzel bir bayanla borant, deney yapıyor. Deney yaparken birden parmağındaki yüzük, deney yaptığı sıvının içine düşüyor. Ağlayarak profesörün yanına koşuyor diyor ki´ben mahvoldum, alçak adam bütün her şey yalanmış.´ Profesör soruyor; ´ne oldu kızım´ diye. ´Bu adamın sevgisi yalanmış´ diyor. Profesör, ´Nerden anladın?´ deyince o da ´yüzüğüm sıvının içine düştü ama dibe batmadı, sıvının öz kütlesi altının öz kütlesinden küçük olduğu için batması gerekirken yüzüğüm batmadı. Demek ki altın değilmiş bunun her şeyi yalan." Ve diyorum ki "Çocuklar kaldırma kuvveti hayatınızı kurtarır, kendinizi kandırtmayın." Herkes gülmeye başlıyor. Böylece güzel bir duygu oluşuyor konu hakkında. Simdi ben ne anlatırsam anlatayım onlar anlayacaklar. Bu yöntem dersin basında 5 dakikamı alıyor. Sonra "Hocam ne kadar kolay bir konuymuş." diyorlar.

Psikolojide buna "çapa" deniyor. Mizah yaparak çocukların kafasına çapalar atıyorum."Çocuklar simdi çok zor bir soru soracağım bunu yapan her soruyu çözer." diyorum. Hâlbuki sorduğum soru çok basit. Tabii çözüyor çocuk. "Hocam hani zordu" diyor. "Aslında zor da size kolay geldi, iste bir zor soru daha" diyorum, gülmeye başlıyorlar. Beyinlerinde bağlantı kuruyorum. Zor soru deyince mizah anlıyorlar. Bağlantıyı güçlü kurduğumuzda %95 başarı alıyoruz.14 kişilik bir sınıfta yaptığım çalışmalar sonunda 11´i Milli Eğitim basarı sınavında ilk 50´ye girdi. Bunu tüm derslerde uygulayabilirsiniz. Bilinç ve bağlantı tekniği artı mizah. Meselâ gazlarda kaldırma kuvvetiyle ilgili bir formül vardır. P.V=N.R.T çocuklara ben "Palavracı Nurettin" deyince gülüyorlar. Formül komik geliyor. Eğitimde bu tekniklerin uygulanması gerekir. Bu bakış açısını kazandırmak lâzım çocuklara.

Bir öğrencim var. Psikologa götürmüşler. IQ testinde geri zekalı olduğu tespit edilmiş. Hâlbuki IQ testi, zekânın tümü için yapılan bir test değil, sadece sayısal ve sözel zekâyı ölçüyor ve her insanda 20´ye yakın zekâ türü var. IQ testi sonucu geri zekâlı olduğu söylenen çocukla çalışmaya başladık. Ona 10 tane kelime verip "Say" dedim. "Hocam, biliyorsunuz bunu sayamam." dedi. Perişan olmuş çocuk, ailesi de kendisi de geri zekâlı olduğuna ikna edilmiş. İki buçuk ay özel bir çalışma yaptık. Simdi bana diyor ki "Hocam dünya hafıza şampiyonasına nasıl başvurabilirim? "Özgüven kazandı; çünkü yapabildiğini gördü.

Bilinçaltıyla öğrenme teknikleri herkese uygulanabilir mi?

Herkese uygulanabilir. Özel bir şart gerekmiyor. Bilinçaltı sadece psikologların tapusunda olan bir konu değildir. En muazzam organımız olan beynin nasıl kullanılacağını öğrenmemiz gerekir. Eğitimciler özellikle bilinçaltını bilmediği için birçok çocuğu harcıyor. Öğretmenler olarak verdiğimiz mesajlar çocuğun beynine ne olarak gidiyor, nasıl sonuçlar doğuruyor, öğrenmemiz lâzım. Anne babaların da bilinçaltı konusunda etraflıca bilgi almaları gerekir. Çünkü her insan deha beyniyle doğar.

Bilinçaltımızın kapasitesi ne kadardır?

Beyni tanıdıkça bilim adamları su tespiti yapıyor: "Gerçekten muazzam sınırsız bir yapı." Oysa veliler çocuklarının bilinçaltını "yapamazsın, edemezsin, ahmak" gibi sözlerle dolduruyor. Ve bunlar sürekli kayıt ediliyor. Bu şekilde çocuğun beyni şartlandırılıyor. Sonra da öğretmenler çocuğun hayatını karartıyor. Hepsi için demiyorum; çünkü bu teknikleri bilmediği halde öğrencilerini çok iyi yetiştiren öğretmenler var.

Bilinçaltı öğrenme teknikleriyle hangi yaşlardaki öğrencilerden daha fazla verim alıyorsunuz?

En çok ortaokul düzeyindeki öğrencilerle çalıştım. ÖSS düzeyinde de verim aldım. Ortaokul çok önemli bir çağ; tam karakterin oluştuğu, bilinçaltının oturduğu bir dönem. 11-12 yasına kadar çocuklar çok iyi eğitilmelidir.

Her ders için aynı teknikle mi yoksa ayrı ayrı tekniklerle mi eğitim veriyorsunuz?

Aslında ben ilk başladığımda fotografik hafızayı kullanıyordum. Ondan sonra çoklu zekâ uygulamalarını keşfettim. Sonra konsantrasyon, hızlı okuma ve NLP tekniklerini öğrendim. Ve bunların hepsini birleştirerek "bütünleşik zihin gelişimi" adında bir öğrenme modeli uygulamaya başladım.

Bütünleşik zihin gelişimi modelini biraz daha anlatır mısınız?

Bu sistemle insanlara zihninin nasıl çalıştığını öğretiyoruz. Yani ben çocuğa "Tarih dersini böyle çalışmalısın" demem, "Senin zihnin böyle çalışıyor, aklında böyle tutabilirsin." derim. Çocuk zaten zihnini keşfedince nasıl çalışacağını kendisi buluyor. Başarılı çocuklar bunları kullanıyor zaten. Başarısız olan öğrenciler ise "İllâ böyle çalışacaksın."diye bizim koşullandırdıklarımız. Su ana kadar 270´in üzerinde öğrenciyle çalıştım. 270 tane ayrı ayrı beyin çalışma sistemi buldum. Biz insanlara nasıl yapacağını öğretiyoruz. Bu yanlış. Önemli olan beynin nasıl çalıştığını anlatmak. Geçenlerde bir hadise yasadım. Velinin bir tanesi dedi ki "Hocam bu çocuk ders çalışırken ayakta geziyor. Ben de oturtuyorum". Çocukla konuştum. Yaptığım testlerde de çocuğun "kinestetik" yani dokunsal bir yapısı olduğu ortaya çıktı. Bedeniyle anlayan bu çocuğu oturttuğun an dersi anlayamaz. İşte veliler bunları bilmedikleri için çocuğu koşullandırıyor. On kere çocuğun kafasına vursanız bir daha kalkıp dolaşamaz ama dersini de anlayamaz. Sonrada "geri zekâlıyım" diye kendini etiketler, inanç oluşturur. Çocukları bir şeylere zorlamadan önce iyi analiz yapmak gerekir.

Küçük yaslarda bilinçaltıyla öğrenme eğitimi almış bir öğrencinin ileriki yıllarında aldığı bu eğitim etkisini korur mu?

Küçük yaslarda verdiğimiz böyle bir eğitim, çocuğun ileriki yaslarında da avantaj sağlar. Çocuk, zihnini tanıdığı için öz güveni gelişir; karakteri oturur. Biz çocukların zihinlerinin nasıl çalıştığını önemsemiyoruz. Başarısız olduklarında ise onları suçluyoruz.

Verimli bir bilinçaltıyla öğrenme eğitimi kaç seansta tamamlanıyor?

Bilinçaltı teknikleri dediğimiz öğrenme modelinde sihirli değnekle dokunup bir şeyleri değiştirmiyoruz. Çocuk nasıl öğreniyorsa öyle öğretiyoruz. Beynin grafiğini çıkarıyoruz. Çalışmalarımız genellikle bir ay sürüyor. Bilinçaltı tekniklerini kullanarak konsantrasyon, öğrenme, motivasyon, hedeflere kilitlenme eğitimlerini veriyoruz. Konsantrasyon çok önemli. Öyle öğrencilerle karşılaşıyorum ki "Beş dakika dersin basında duramıyorum." diyor ama "Yüzüklerin Efendisi" filmini üç saat gözünü kırpmadan izliyor. Konsantrasyon bozukluğu olan çocuk üç saat nasıl otuyor? Sorun konsantre bozukluğu değil dersi nasıl çalışacağını bilmiyor. Biz derse konsantre olmasını sağlıyoruz.

BASARI İÇİN BİLİNÇALTINI PROGRAMLAMA İPUÇLARI

1- Bilinçaltınızda her sorunun cevabı vardır. Uykuya dalmadan önce bilinçaltına "Sabah altıda kalkacağım." emrini verirseniz sizi tam saatinde uyandıracaktır.

2- Her gece yatarken kendi kendinize söylediğiniz olumlu ifadeler sağlığınızın kusursuz olması yönünde olsun; bilinçaltınız buyruğunuzu yerine getirecektir.

3- Bir kitap ya da harika bir tiyatro eseri yazmak, fevkalâde bir konuşma yapmak istiyorsanız, bu fikri sevgiyle hissederek bilinçaltınıza iletin; oda size istediğiniz karşılığı verecektir.

4- Asla "bunu yapamam" ya da "sunun olması imkânsız" gibi sözler söylemeyin. Bilinçaltınız bunu yalın anlamlarıyla alacak ve bu düşüncelerden dolayı yapmak istediğiniz şey için yeteneğiniz olmadığını kabul edecektir.

5- Size zarar verecek ya da canınızı yakacak şeyler düşünmeyin. Çünkü neye inanırsanız onunla karsılaşacaksınız.

6- En doğru şekilde düşünüp hissetmeye baslarsanız huzurlu bir zihne sahip olmanız kaçınılmaz olur. Bilinçaltınız, zihninizden geçirip doğru olduğunu iddia ettiğiniz her şeyi kabul edecek ve size bunu yaşatacaktır.

7- Bilinciniz kapıdaki bekçidir. En önemli işlevi bilinçaltını, yanlış izlenimlerden korumaktır. İyi şeylerin olabileceğini ve şu anda olmakta olduğunu düşünmeyi her zaman tercih edin.

Monday, October 13, 2008

Bloggers Digest 10/10/08 | Get Elastic

  • Do you Tweet about retail? (In English: are you on the social micro-blogging network Twitter?) If so, check out this list and add yourself if you like (you can edit the page through the link at the bottom right if you have a Google Account). Kudos to Chad White for finding it and Keith Anderson for creating it.
  • Ann from World of Usability (winner of our ecommerce conference contest pass to last week’s Online Market World) re-capped Zappos CEO Tony Hsieh’s keynote which includes interesting history of Tony’s business ventures to customer service and company culture.
  • Amazon was awarded a patent on rewarding helpful customer reviewers with badges who post particularly helpful reviews. Before you panic, the patent specifically covers a formula for determining which reviews were most helpful without relying on “was this review helpful” feedback from other users. If you’re schooled in legalese, check out the full text of the patent.
  • When the economy gets tough, email marketers start sending holiday emails waaaay early - a week and a half earlier than last year’s trends, according to RetailEmail.com. Marketers are also sending MORE emails - the question is whether customers want to receive holiday email this early or this frequently (it’s probably the last thing cash-strapped customers want to be reminded of…)