Thursday, November 23, 2006

KİŞİSEL GÜVENLİK ÖNLEMLERİ

LÜTFEN, DİKKATLE OKUYUP UYGULAYINIZ

1. GENEL HUSUSLAR:
a. Cüzdanınızda bulunan kimlik kartlarının birer önlü arkalı
fotokopilerini çekerek evde veya işyerinizde bulundurun.
b. Çantanızda günlük ihtiyacınız dışında büyük miktarda para
bulundurmayın.
c. Cep telefonunuzu çantanıza koymayın.
d. Değerli takılarınızı çantanıza koymayın dikkati çekecek
ölçüde kolye, bilezik, yüzük gibi takılarınızı takmayın.', 'e. Pahalı ve gösterişli çantalar kullanmamaya dikkat edin.
Mümkünse fermuarlı çantaları terci edin.
f. Riskli bölgelerdeki ATM;lerden , özellikle tenha ve gece
koşullarında para çekmeyin.
g. Her türlü karmaşa ve dikkat dağıtan olası olayları şüpheyle
karşılayın.

2. YOLDA YÜRÜYÜŞLERDE:
a. Tenha ve riskli bölgelerde tek başınıza yürümemeye özen
gösterin. Mümkünse bu bölgeleri geçişte taksi kullanın
veya ikili üçlü gruplar halinde yürüyün.
b. Çantanızı araç yolunun tersi yönündeki kolunuza asın.
c. Çantanızın kapak kısmını vücudunuz tarafına gelecek şekilde
taşıyın.
d. Tretuvarın, duvar tarafına yakın yürüyün.
e. Yolda yürürken dalgın olmayın, etrafınızı kontrol edin.
f. Herhangi bir nedenle yabancı birinin :saat, adres, vs. sorma
girişimini şüpheyle karşılayın. Dikkatinizi dağıtmalarına imkan
vermeyin. Saatim yok bilmiyorum gibi yanıtlar verin.

DİKKAT: Zorla alım olaylarında, asla direnmeyin. Sizin yaşamınız çok
daha önemli. Çalanlar çanta içinde sadece para ve değerli
eşyalarınızı alıp kimlik ve diğerlerini bir yerlere bırakacaklardır.
Bu eşyalar bir şekilde size ulaşacaktır.

Bir Başka “İş Başvurusu” Mektubu

Michael J. Gelb, Leonardo Da Vinci Gibi Düşünmek

Milano''da, 1480''li yıllarda hükümdarın çocukluk döneminde naiblik yaparak devleti onun adına yönetmekte olan Ludovico Sforza''ya, bir gün tanımadığı bir kişiden bir mektup geldi.

Dünyanın belki de en ilginç "iş başvurusu" denilebilecek bu mektubu gönderen kişi, neler yapabileceğini sıralıyor ve bunları kanıtlayabilmesi için kendisine olanak sağlanmasını istiyordu.', 'Sıradan bir devlet yöneticisinin "ciddiyetten uzak" diyerek belki de yırtıp atacağı bu mektubu Ludovico Sforza, sonuna değin sabırla ve hatta büyük bir dikkatle okudu.

Onun sabrının aynını lütfen şimdi siz de gösterin ve çok kişinin "ciddiye almayacağı" konular içeren bu ilginç "iş başvurusu mektubunu" siz de dikkatle okuyun:

"Saygıdeğer Lordum, yeni savaş araçları yaptıklarını ve bunları kullanmakta usta olduklarını ileri süren kişilerin, kanıt olarak ortaya koydukları bilgileri gördüm ve dikkatle inceledim. Şu sonuca vardım: Bu araçlar yeni buluşlar değildir ve kullanılışlarının da, zaten kullanılmakta olan araçlardan hiçbir farkı yoktur. Bu gerçeği gördükten sonra kendimde, siz Ekselanslarına başvurarak aşağıda özetle belirteceğim tüm konuların, etkin bir biçimde ve hiçbir önyargım olmaksızın, yüksek huzurlarınızda tanıtımını yapmak cesaretini buldum.

Uygun göreceğiniz bir zamanda ve yerde bana bu olanağı tanıyacağınıza inanıyorum. Size tanıtımını yapmak istediğim çalışmalarım şunlardır:

Çok hafif ve güçlü ve kolayca taşınmaya uygun köprüler için planlarım var.
Bir yer kuşatıldığında hendeklerdeki suyun nasıl kesileceğini ve sayısız basamaklarla uzayan merdivenlerin nasıl yapılacağını biliyorum.
Setlerin yüksekliği ve arazinin konumunun kuvvetli olması nedeniyle top atışlarıyla yıkmanın olanak dışı olduğu durumlarda bir kaleyi ya da sığınağı yıkabilmenin yöntemini biliyorum.
Dolu iriliğinde taşlar atabilen ve çok kolay taşınabilir özellikleri nedeniyle kullanımları da çok kolay olan toplar yapmak için çalışmalarım var.
Denizde yapılacak bir savaşta, saldırı ve savunma açısından çok uygun makineler yapmak ve en ağır topların ateşine, barut ve dumana dayanıklı gemiler yapmak için çalışmalarım var.
Belli bir noktaya ulaşmak için, bir nehrin altından geçmek gerekse bile, hiç gürültü çıkarmadan, yer altında geçitler kazmak ve tüneller açmak için geliştirdiğim yöntemlerim var.
Saldırılar karşısında güvenli ve dayanıklı, ayrıca düşman hatlarını top ateşi altında bile geçebilecek özellikleriyle savaşta asker kaybını önleyecek kapalı araçlar da yapabilirim.

Bu araçların arkasından piyadeler, zarar görmeksizin ve direnişle karşılaşmaksızın kolaylıkla ve güvenle ilerleyebilirler. Gereksinim durumunda, şimdi kullanılanlardan farklı olarak, biçimleri ve boyutları nedeniyle kolay kullanılabilir toplar, havanlar ve hafif cephane yapabilirim.

Top kullanmanın olanak dışı olduğu yerlerde sapanlar, mancınıklar, tuzaklar ve üstün etkinlikte başka makineler üretebilirim. Özetle, değişik koşullara göre, değişik biçim ve kullanımda sayısız saldırı ve savunma makineleri yapabilirim.

Barış zamanında, resmi ve özel binaların yapımında ve suyun bir yerden başka bir yere taşınmasında size, mimarların verebilecekleri düzeyde hizmet verebileceğime inanıyorum.

Mermer, bronz ya da kilden heykeller ve kim olursa olsun, başkalarının yaptıklarıyla kıyaslandığında daha başarılı bulunacağını bildiğim resimler yapabilirim.

Tüm bunların dışında ayrıca, babanız prensin aziz hatırasını ve ünlü Sforza malikanesinin şan ve şerefini ebediyen yaşatacak bronz at heykeller yapımını başarabilirim.

Ve, yukarıda belirttiğim konulardan herhangi birini gerçekleştirebileceğimi kuşkuyla karşılamanız durumunda bunları, malikanenizin bahçesinde ya da Ekselanslarını memnun edebileceğim başka bir yerde denememe izin vermeniz için kendimi, tüm varlığım ve bilgimle hizmetinize sunuyorum."

Ludovico Sforza, bu ilginç iş başvurusu mektubunu okuduktan sonra saray görevlilerine, mektubun sahibi kişiyi bulup getirmelerini emretti.

Leonardo Da Vinci, saraya getirildikten hemen sonra işe alındı.

Pazarlama Nedir?

Pazarlamanın tek amacı; daha fazla ürünü, daha çok insana, daha sık ve daha yüksek fiyatlarla satmaktır. Bunu yapmak için başka bir neden yoktur.

Pazarlamak ciddi bir iştir –pazarlamanın kendisi de giderek ciddi bir iş alanı haline geliyor.

Pazarlama sır değildir ve pazarlamacılar böyle olduğunu iddia ederek kendilerini popüler yapamazlar.

Pazarlama profesyonel bir disiplindir. Onu amacınıza veya bu konuda eğitilmemiş başka birine bırakamazsınız.

Günümüz pazar ortamında, tüketici demokrasisi vardır. Tüketici, çok sayıda seçeneğe sahiptir, bu yüzden nasıl seçeceklerini onlara pazarlamacılar anlatmalıdır.', 'Hedefinizi planlayın. Ulaşabileceğinizi düşündüğünüz yeri değil, olmak istediğiniz yeri hedefleyin.

Hedefinizi belirledikten sonra, sizi oraya ulaştıracak stratejiyi geliştirin.

Strateji patrondur. Bunu asla unutmayın. Strateji, “herşey iletilir”deki “herşey”i kontrol edendir. Stratejinizi değiştirmeye karar verebilirsiniz ama stratejisiz yapamazsınız.

Pazarlama bir bilimdir. Harcama yapmak, ölçmek, analiz etmek ve uygulamakla ilgilidir. Düşüncelerinizi değiştirme konusunda istekli olmalısınız.

Neyin istendiğini bulun ve insanlara bunları sunun; veya ne sunabileceğinizi bulun ve onu istenebilir yapın. Ama unutmayın ki ilki daha kolaydır.

Her markayı ve her pazarlama bölgesini ölçün. Bunu sık sık, en azından ayda bir defa yapın ve aksatmayın. Pazarlama, sonuçlar yaratmalıdır.

Sorular sorun. Uyanık olun ve yaratıcı düşünün. Yaratıcılık, eski fikirleri yok etme sürecidir. Her gün yeni bir gündür.

Benzerlik satış yapmaz. Ürününüzün değeri, onun tüketicilerin gözünde rekabetteki farklılığına göre belirlenir.

İmajın tüm elementlerini kullanarak markanızı kurun; ticari marka imajı, ürün imajı, kullanıcı imajı, kullanım imajı ve çağrışım imajı.

Doğru araçları kullanın: Hacime değil, kâra odaklanın; pazar payına değil, gerçek tüketime odaklanın; marka bilincine değil, gelecek bütçelerdeki paya odaklanın.

Satın almaları için müşterilerinize daha çok neden vermeye devam edin. Daha sık gelmelerine ve ürününüzü daha yüksek fiyatlara almalarına ihtiyacınız var.

Bölgesel pazarlama yapın. Tüm tüketicilerinize, onların kişiliklerine uyan bir şeyler vermek zorundasınız. Çok sayıda güçlü lokal markadan sonra global markalar kurulmalıdır.

Balığın olduğu yerde avlanın. Ürününüzü isteyen ve alabilecek durumda olan tüketicilere satış yapmaya odaklanın. En kârlı hedefleri belirleyebilmek için pazarınızı bölün.

Davranışı öğretmek veya değiştirmekten çok daha kolay olan, davranışı artırmak ve genişletmektir.

İ.K.’yı (S.O.B / Source of Business) düşünün. İşin kaynağı; gelecek satışınız ve kârınız nereden gelecek?

Görünür taleple gözlerinizi kör etmeyin. Öncelik yok olabilir. Satılanı satmayı sürdürün.

Organizasyonunuzdaki herkesin stratejiyi, amacı ve iş hedeflerini anladığından emin olun. Sonra diledikleri gibi yürütmelerine izin verin.

En iyi pazarlama profesyonellerini bulun ve onlar için işler yaratın. En iyi organizasyon tablosuna değil, en iyi insanlara ihtiyacınız var.

Mükemmelliği ödüllendirin, hataları cezalandırın.

Strateji sizin işinizdir. Reklam ajanslarının işi onu verimli bir biçimde iletmektir.

Tek bir ajans tüm markalarınızın gereksinimlerine cevap veremez. Bir ölçü her bedene uymaz.

Ajansların en iyi yetenekleri çekmeleri için kaynaklara ihtiyaçları vardır. Onlara yeterli ödeme yapmalısınız ancak ölçülebilir sonuçlar talep edin.

Israrlı olun ve tutkuyla çalışın. Böyle olmazsa, sabah erkenden uyanmanın ne anlamı kalır ki?

Sergio ZYMAN

Bildiğimiz Pazarlamanın Sonu

Pozitif Olun!

Düşünceleriniz pozitif olsun, çünkü düşünceleriniz sözleriniz olur.

Sözleriniz pozitif olsun, çünkü sözleriniz davranışlarınız olur.

Davranışlarınız pozitif olsun, çünkü davranışlarınız alışkanlıklarınız olur.

Alışkanlıklarınız pozitif olsun, çünkü alışkanlıklarınız değerleriniz olur.

Değerleriniz pozitif olsun, çünkü değerleriniz kaderiniz olur.

(Gandhi)

Atatürk''ten - Devlet adamı cesareti

Yil 1934,

O donemde milli egitim bakanligi ulus''tadir. Bakan ise nigdeli abidin ozmen''dir. Bakan, makaminda calismaktadir.

Kapi calinir. Bakanin gur sesi ''giriniz'', Ataturk''un yaverlerinden biri,yaninda iki cocukla makama girerler. Hosbesten sonra yaver bey, bakan Abidin Özmen''e bir zarf uzatir.

Konuklara yer gosterir ve zarfi acar. ', 'Ataturk''ten gelen bir mektuptur bu:

''bay abidin ozmen, milli egitim bakani....'' Abidin Özmen zarfi ozenle acar ve mektubu dikkatle okur:

''yaver bey''le, size iki fakir ve kimsesiz cocuk gonderiyorum. Bu cocuklari, uygun goreceginiz, bir liseye (parasiz yatili olarak) kaydini yaptirip...'' bu Ataturk''un bir emridir. Kesinlikle yerine getirilecektir.

Bakan Abidin Özmen, ortaogretim genel muduru''nu cagirtir ve su direktifi verir: ''yaver bey''in yanindaki bu iki cocugun evraklarini aliniz ve bu cocuklari h.p.lisesi''ne parali yatili olarak kaydini yaptirip, her ikisi icin de ucer yillik parali yatili makbuzlarinin ''veli ve odeyen hanesine Ataturk''un ismini yazdirarak'' bana getiriniz'' der. Bakanin emri yerine getirilmistir.

Abidin Özmen de kisa bir mektup yazarak, yaver bey''le Ataturk''e yollar. Mektubun icerigi soyle:

''muhterem Ataturk, yaver bey''le gondermis oldugunuz iki cocuk hakkinda emirlerinizi aldim. Ancak, arkasinda Türkiye Cumhuriyeti''nin kurucusu ve Cumhurbaskani Ataturk gibi birisi bulundugu icin; bu iki cocugu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarimiz, hem de mantigimiz izin vermedi. Bu nedenle her iki cocugun da emirleriniz geregi h.p.lisesi''ne parali yatili olarak kayitlarini yaptirdim. Cocuklarin ucer yillik okul taksitlerine ait makbuzlari ekte takdim.....''

Ataturk bu mektup uzerine, devrin basbakani İsmet İnonu''ye telefon ederek:

''bak'' der, ''senin milli egitim bakanin bana ne yapti'' diyerek olayi anlatir. Inonu, bakan''i adina ozur diler. Ataturk:

''yok'' der, ''ozur dileme. Cok memnun oldum. Keske her devlet adami bu medeni cesarete sahip olabilse ve gosterebilse...''

(*) bu ani yuksek mimar h.rahmi ozmen''in amcasi, m.e.b. bakani abidin ozmen ve ataturk arasinda gecer. tarihi degeri olan ve hicbir yerde yayimlanmayan bu aninin unutulup gitmesine gonlu razi olmayan bakanin yegeni h.rahmi ozmen 15.08.1985 gunlu bir mektupla gazeteci yazar vahap okay''a iletir. O da 15.09.1985 tarihli kolay ilan adli gazetesinde yayimlar.

Keçilerin yanında indiriver

Anadolu''yu koy koy dolasan mufettis bir arkadasimin sahit oldugu olaydir.

Arkadasim Denizli''nin koylerinden birine hurda bir minibusle gitmektedir. Minibuste yayla koylerine giden koyluler vardir. Köylulerden biri ileride yol kenarinda otlayan keci yavrularini gostererek sofore seslenir "Oglaklarin yaninda indiriveee".', 'Sofor vitesi kucultur tam duracakken motor sesinden ürken keci yavrulari yol boyunca kosmaya baslarlar.Sofor de hizini yeniden artirip oglaklarin pesine duser. Araba ile oglaklar arasinda muthis bir kovalamaca baslar. Yaklasik 2 kilometre sonra oglaklar yorulur ve durur. Sofor de durup kapiyi acar. Koylu hicbir sey soylemeden minibusten iner.

KARMA FELSEFESİ – 4

ZERDÜŞTLÜK

Kadim Acem''in Zerdüşt''ünün öğretisi, günümüzde Hindistan''ın Farisileri tarafından korunmaktadır. Mezoam, bir ruhun varlığı ile insanı diğer hayvanlardan ayırmıştır. Bir ruh hürdür ve bedensizdir, maddi hiç bir şeye sahip değildir. İnsan, bu ruh yoluyla Tanrı''ya ulaşır. Jam-I Kaikhoşra şöyle der: "bedeni terk ettikten sonra, erdemli bir insan çok daha iyi bir yer ve beden edinir ve bilgeliği sürekli artar. "

KURAN

İslam etkisi altındaki İspanya, büyük bir felsefe merkeziydi. Bir İspanyol yahudisi olan Avicebron, -bir ruha inanan-Eflatun''un uzun zamandan beri unutulmuş olan öğretilerini Avrupa düşüncesine yeniden soktu. ', 'Yunan ve Roma''nın bilgilerinin neredeyse kaybolduğu Avrupa''daki karanlık çağ sırasında, yeniden doğum doktrini, Doğuda El Gazali ve El Batagni tarafından Bağdat okullarında öğretilmekteydi. Bununla beraber, Doğudaki tekrardoğuşla ilgili bilgiyi korumak için en çok çabayı bir İslam mistik tarikatı olan Sufiler göstermişlerdir. Sufilerin, İslamın ezoterik felsefesine sahip oldukları iddia edilir. Sadi, Rumi ve hafız, Acem Sufi şairlerdir. İslamın kutsal kitabı olan Kuran''dan alınan bir ayet karmayı açıklar: Allah varlıkları yaratır, ta ki O''na geri dönene dek, onları tekrar tekrar gönderir.

BATILI KARMA

Taş Devrinde Karma

İlkel uygarlıklar sık sık insan kurban etmeyi, törenlerinin bir parçası olarak içermişlerdir. Sadece bedenin kurban edildiğine, ruhun kurban olmadığına inanmaktaydılar. Bazı Kuzey Amerika ve Orta Amerika yerlileri insan kurban etmenin, bireyin karmik çemberine yardımcıolduğunu düşünmekteydiler. İngiltere''de kadim Kelt cadıcılık dini veya Wicca, en sonunda enkarnasyonu kendi dinsel inançlarına kattılar. Bu, Fransa ve İskandinavya içinde geçerliydi.

MISIR

Mısır inançlarına göre, ruhgöçü, tekrar doğuşun mekanizması olarak kabul edilir. Bir kişi öldükten sonra, ruh saflaşmış hale gelene dek 3000 yıl kadar bir hayvan olarak tekrardoğacaktır. Ancak o zaman ruhu, insan formuna dönebilir. Hermes kitabında şöyle belirtirtilir: Evrenin bir ruhundan tüm ruhlar türedi. . . Bu Ruhlardan bir çok değişen vardır, kimi daha şanslı bir hale, kimi tam tersine. Ruh biçimden biçime geçer ve hac yolculuğunun konakları, çok sayıdadır.

Tuesday, November 21, 2006

Duygusal Zeka

Günümüzde duygusal zeka kavramının ve bu kavramla anlatılmak istenen niteliklerin profesyonel yaşamdaki önemi iyice anlaşılmış bulunuyor ve profesyonel yaşamdaki liderlerin yüksek düzeyde duygusal zeka becerilerine sahip olması gerektiği tartışmasız kabul görüyor.

Bilimadamları, duygusal zekanın özelliklerini ya da bileşenlerini beş maddede özetliyor. Bu beş özellik, aynı zamanda profesyonel yaşamda liderlerin sahip olması zorunlu olan becerileri de tanımlar nitelikte;', '1) Kendinin Farkında Olmak

Kişinin kendi duygularını, güçlü ve zayıf yönlerini, sınırlarını bilmesi ve anlamasıdır. Yüksek düzeyde duygusal zekaya sahip olan lider pozisyonundaki kişiler, kendi kişilik özelliklerinin birlikte çalıştıkları insanları doğrudan etkileyeceğinin farkındadırlar, bu yüzden kendilerini dürüst ve komplekssiz olarak değerlendirirler. Kendi kapasitelerini bildikleri için altından kalkamayacakları işlere girmezler; giriştikleri işlerde de ne kadar risk almaları gerektiğini ya da nerede yardıma gereksinimi duyabileceklerini bilirler. Kendini bilen liderler, özgüvene de sahiptirler; bu anlamda kendilerine yöneltilen eleştirileri tehdit olarak değil, kendilerini geliştirme fırsatı olarak görürler.

2) Kendini Yönetebilmek

Kişinin duygularını kontrol ederek dürüst ve tutarlı davranması ve değişimlere karşı kendi kendini ayarlayabilmesidir. Refleksif duygularını kontrol edebilen liderler, birlikte çalıştıkları insanlara bir güven ve adalet ortamı içinde bulunduklarını hissettirirler. Başarılı bir lider, başarısızla karşılaştığında mantıklı ve soğukkanlı davranarak, yapıcı çözümler üretebilendir. Kendini yönetebilen lider, teknolojik, ekonomik ya da yönetsel değişikliklere karşı önyargısız yaklaşabilir ve kendini yeni duruma soğukkanlı bir şekilde adapte edebilir.

3) Motivasyon

Kişinin kendisini ve birlikte çalıştığı insanları başarıya odaklayarak motive edebilmesidir. Yüksek duygusal zekaya sahip liderler, işlerini daha iyi yapmak için güçlü bir istek içerisindedirler, bu anlamda başarıya ulaşmak için öğrenmeye hevesli ve yaratıcılıklara açıktırlar. Başarıya odaklı bir motivasyon, liderin çıtayı sürekli daha yükseğe koymasını, örgütüne bağlı kalmasını ve başarısızlıklarda yılgınlığa kapılmamasını da beraberinde getirir.

4) Empati

Başkalarının fikir ve duygularını anlamaya çalışma, tavırlarını onların ruhsal durumlarına göre ayarlama becerisidir, yani liderin çevresinden haberdar olmasıdır. Takım çalışmasının giderek önem kazandığı günümüzde, empatinin iyi bir lider için vazgeçilmez bir özellik olduğu açıktır. Birlikte çalıştığı insanların görüşlerini hisseden ve anlayan lider, bu görüşleri dikkate alarak hem insanlara örgütün etkin bir elemanı olduklarını hissettirir, hem de bu görüşlerden yapıcı eleştiriler olarak faydalanır. Böylece çalışanlarının bireysel verimliliklerini yükseltir ve liderlik gücünü pekiştirir.

5) İlişki Yönetimi

Kişinin açık ve ikna edici bir şekilde iletişim kurabilmesi, sorunları çözebilmesi ve etrafıyla güçlü bağlar kurabilmesidir. Bu yetenek aslında duygusal zekanın ilk dört özelliğinin bir sonucudur. Ancak yüksek duygusal zekaya sahip liderler, ilişki yönetimi ve sosyal yetenekleri sayesinde birlikte çalıştıkları insanları başarı için motive edebilecek, onları yönetmede ve ikna etmede başarılı olabilecektir.

MODANIN ÖTESİNDEKİ LİDERLİK GELİŞİMİ

Tuba KÖSEOĞLU

Dünya şirketlerinin İK gündemlerinin başında % 47''lik bir oranla liderlik gelişimi geliyor. Sadece ABD''de 2000 senesinde liderlik konusunda yayınlanan kitapların sayısı 2000''i aşıyor. Business Week dergisine göre, daha 1999''da liderlik gelişimine salt ABD''de ayrılan bütçe 12 milyar USD. Ülkemizde liderlik alanında yayınlanan makalelerin sayısında son yıllarda ciddi bir artış yaşanıyor. Liderlik eğitimi veren kurumların sayısında da oldukça ciddi bir yükselme var.

Neden liderlik gelişimi?

Peki tüm bu ilgi neden? Liderliğe yönelen bu ilgi, insan kaynakları alanında gördüğümüz o gelip geçici heveslerden biri mi yoksa ciddi bir ihtiyaç mı?...', 'Neden liderlik gelişimine ihtiyaç duyulduğu ortaya koyulmadan liderlik gelişimine soyunmak, hem harcanan paranın ve zamanın, hem de ortaya konan emeklerin boşa gitmesi riskini de beraberinde taşıyor.

Bu nedenle, girişilen liderlik gelişimini "moda"nın ötesine taşıyabilmek, kalıcı ve faydalı bir uygulama haline getirebilmek için ilk adım olarak liderlik gereksiniminin nedenlerinin ortaya koyulması gerekmektedir.

Özellikle batıda, özel sektör kurumlarındaki liderliğe odaklanmanın ardında, yaşlanan nüfusun çok önemli bir rol oynadığını görüyoruz. Çalışan insan gücünde deneyimli, konusuna hakim ve etkin yönetsel becerilerle donatılmış tepe yöneticilerin birer birer emekli olması, aynı özelliklere ve yetkinliklere sahip yeni nesillerin yetiştirilmesini daha önemli hale getiriyor.

Öte yandan araştırmalar, tepe yönetim pozisyonlarına şirket dışından transfer edilenlerin göreve başladıktan 3 yıl sonra, % 40 ila 50 oranında başarısız olup şirketi terk ettiklerini ortaya koyuyor. Bu etken, kurumları kendi bünyelerinden lider yetiştirmeye yönlendiren nedenlerden biri olarak karşımıza çıkıyor.

Şirketlerde günümüzde küresel boyutta yaşanmaya başlanan küçülmeler de liderlik gelişimine neden olan etkenlerden biri: küçülmeler daha ziyade orta ve alt kademelerde gerçekleşiyor ve üst kademelerdeki boşlukları doldurma günü geldiğinde, yeterli sayıda ve yeterli yetkinliklerle donatılmış tepe yönetici adaylarını ortaya koymak çok daha güçleşiyor.

Tüm bu unsurlardan en çarpıcısı ve aslında bir o kadar da acısı ise iş dünyasını bekleyen biraz da karanlık gelecek: "World Government Report" tarafından yapılan bir analize göre, önümüzdeki 10 sene içinde tüm iş dünyasında açılacak yeni pozisyonların % 58''i, yoksulluk seviyesi sınırlarında iş imkanları sunuyor olacak. Ve geleceğin yöneticilerini, demotive olmanın ötesinde, yaşam standartlarını korumaktan uzak çalışanlar topluluğunu yönetebilmek, yönlendirebilmek, sürükleyebilmek görevi bekliyor olacak.

İşte liderlik gelişimi, geleceği şekillendiren bu gelişmeler ışığında, kurumunu doğru bir şekilde konumlamaya kararlı şirketler için modanın ötesinde bir anlam taşıyor. Ve eğer kurumun en tepe yönetimi, liderlik gelişimi çerçevesinde, kendi konfor alanından çıkmayı göze alabilirse sonuç doğuruyor. Tepe yönetimin özde desteklemediği bir liderlik gelişimi girişimi "laf olsun torba dolsun", "elalem alışverişte görsün" şeklinde amiyane tabirlerle ifade edilebilecek bir "özentilik" durumu yaratmanın ötesine asla ve asla geçemiyor.

Nasıl bir liderlik?

Yola çıkış noktasını tanımladıktan sonra, sıra "nasıl bir liderlik" sorusunu yanıtlamaya geliyor. Liderlikle ilgili tanımlar çok çeşitli. Lider ne yapar, ne yapmaz sorusuna yanıt arayan binlerce araştırma, makale, kitap elimizin altında. Vizyon sahibidir, değişimi yönetir, iş süreçlerine hakimdir, etkin karar verir, sorunları çözer, sorumluluk alır, yaptığı konuşmalarda etkileyicidir, sadece akla değil yüreklere de hitap eder, ardından kitleleri sürükler, müşteri odaklıdır, tuttuğunu koparır, sonuç odaklıdır, stratejik düşünür vs. vs.... 1990''ların son dönemine hakim olan bu tanımlar, özellikle ABD''de bu özellikleri taşıyan liderlerce yönetilen şirketlerde son aylarda yaşanan sorunlar nedeniyle tam bir "mütasyona" uğramış durumda. Liderlik gelişiminde son "best-seller" "Sessiz Liderlik" adını taşıyor (Leading Quietly- Joseph L. Badaracco Jr - HBS Press). Jim Collins''in son kitabı "Good to Great" 5. seviye liderlik diye bir kavramı ortaya atıyor: buna göre, o tuttuğunu koparan liderler artık gözde değil: sessiz, sakin, alçakgönüllü, kendini öne çıkartmayan Lincoln ve Sokrates benzeri liderler Sezar ve Patton gibi çok öne çıkan liderlere tercih ediliyor.

İşte bu noktada da, yine kendimizi "moda" akımlarından kurtarmanın önemi ortaya çıkıyor. Moda olan liderlik tanımıyla gidilecek hedefin ne kadar doğru bir hedef olacağı oldukça kuşkulu. Bu nedenle, sağlıklı ve etkin işleyen, kuruma katma değer sağlayabilen bir liderlik gelişimi için, her kurumun kendi ihtiyacına uygun bir liderlik tanımı oluşturması gerekiyor. Nasıl diyet yaparken, arkadaşınızın uyguladığı ve hızla kilo verdiği rejim sizde metabolizmanıza uygun olmadığı için işe yaramıyorsa, liderlikte de başka bir kurum için çok etkin sonuçlar doğuran bir liderlik tanımı, sizin kurumunuzun metabolizmasına yani kültürüne değil fayda, zarar bile verebilir. Bir anlamda, vücut nakledilen organı reddedebilir.

"Geleceğin liderleri" nasıl saptanacak?

"Neden liderlik gelişimi" ve "nasıl bir lider" sorularına cevap bulduktan sonra, liderlik gelişiminde aşama, liderlik potansiyelini taşıyan çalışanlarını keşfetme aşamasına geliniyor. Bu aşama da, en az bir öncekiler kadar önemli, hassas ve hayati. Aşamanın teknik boyutu çok kolay. Yurtdışında çok sayıda, ülkemizde ise az sayıda olmakla birlikte saygın birkaç kurum, bilimsel altyapı ile iş dünyasının gereklerini bünyesinde barındırarak yetkinlik ölçümlemesi konusunda teknik açıdan mükemmele yaklaşan hizmetler ve araçlar sunuyor. Doğru ve bilinçli arayışlar, söz konusu hizmet ve araçlara zaten doğrudan ulaşıyor. Bu "keşif" aşamasında en hayati nokta "adalet", "tarafsızlık" ve "standardizasyon". Özellikle ülkemizde, yönetsel anlamda yaşanan sığlık, aile şirketlerinin yaygınlığı, en profesyonel kurumlarda bile iş dünyası kurallarının zaman zaman kişisel beklentiler doğrultusunda zedelenmesi, işte bu hayati noktaların göz ardı edilmesine sebep olabiliyor. Böyle bir olasılık ise, çok büyük umutlarla başlanmış olan liderlik gelişimini, kurum içinde bir saatli bombaya dönüştürüyor.

Bu nedenle, liderlik potansiyeline sahip olan çalışanların tespitinde adil davranmak, tüm çalışanlara eşit şartlar sunmak ve çıkan sonuçları samimi, dürüst ve yapıcı bir şekilde ele almak, liderlik gelişimi sürecinin kalıcılığı için çok önemli. Burada da temel görev, tabii ki, ayaklarını yere sıkıca basması gereken insan kaynakları çalışanlarına düşüyor. Sistem dışı önerileri, tavsiyeleri, zaman zaman baskıları göğüsleyebilmek, kurumsal gerçekler ve ideal arasındaki o ince çizgiyi koruyabilmek deneyim, sağduyu ve konu hakimiyeti alanlarındaki tüm becerilerin en etkin şekilde sergilenmesi ile mümkün oluyor.

Aradığınız lider potansiyeline sahip çalışanlarınızı belirlediniz. Peki ya şimdi? Öncelikle, bir başka acı gerçekle yüzleşmenin zamanı: potansiyel olarak seçtiğiniz çalışanlarınızın dünya ortalamalarına göre sadece % 30''u hedeflediğiniz pozisyonlara gelebilecek. Bir kısmı şirketinizin dışına transfer olacak, bir kısmı potansiyelini yeterince kullanamadığı için belli bir noktanın üzerine çıkamayacak, bir kısmı yanlış seçilmiş yani yanlış insan olacak, zaman içinde kurumunuzun bünyesindeki ve hedeflerindeki değişiklikler aradığınız profili değiştirmenize neden olabilecek. Ancak bu olasılıkların bilincinde olarak ve bunlardan yılmadan sabırla ilerleyecek gücü taşıyarak liderlik gelişimi serüvenine devam edebilirsiniz.

"Geleceğin liderlerinin" geliştirilmesi...

Bu gerçeği de kabullendiniz, hadi gelişim başlasın. Ama önce gelişim konusundaki ön yargılarınızı bir kenara atın: liderlik gelişimi o alıştığımız sınıf içi eğitim programlarıyla kotarılabilecek bir alan değil. Yaşamak, yaşayarak öğrenmek, günlük dilimizdeki tabirle "denize attık yüzdü" kavramınızı gizli sahil koruma botlarıyla uygulamaya koymak liderlik gelişiminin temel yöntemi. Tabii ki sınıf içi eğitimler var, olmalı da. Ama esas olan, elinizdeki lider adaylarını, aday oldukları pozisyonların gereklerine hazırlamak. Bunun içinde de tepe yönetimin karar mekanizmasının işleyişinden, kurum için politikalarla başa çıkmaya kadar "formal" ve "informal" her türlü süreç yer alıyor. Söz konusu süreçlere hazırlık ise, o süreçlerin içinden görünmez korumalarla geçmeyi gerektiriyor. Daha az karmaşık ifadesiyle, üst yönetimle bir araya gelmek, üst yönetimin karar mekanizmalarının işleyişine tanık olmak, üst yönetimin iş yapma şeklini tanıma imkanı verecek özel projelerde görev almak, üst yönetimden oluşan "mentor-akıl hocaları" ile birlikte kendini ve kurumunu yeniden keşfetmek... Sınıf içi eğitimlerin yanısıra, bu tür günlük yaşamdan kaynaklanan öğretiler, adayları üstlenmek üzere yetiştirildikleri aşamaya en hızlı ve etkin hazırlayacak sistemi oluşturuyor.

Neden liderlik gelişimi istediğinizi biliyorsunuz, nasıl bir lider aradığınızı biliyorsunuz, aradığınız liderlik potansiyelini taşıyan çalışanlarınızı tanıyorsunuz, onları geliştiriyorsunuz... Peki ya şimdi? Çok değil, daha birkaç yıl öncesine kadar, "peki ya şimdi" sorusunun cevabı, adaylarınızı hazırladığınız pozisyonun boşalmasını bekleyeceksiniz olacaktı. Ama günümüzde geldiğimiz noktada böyle net bir cevap yok. Bu kadar emeğin, çabanın, zahmetin, zamanın sonunda gelinen nokta bir belirsizlik. Çünkü günümüz iş dünyasında kariyer planları, ardıl planlama sistemleri, gerçeğin o izlenemez ve karşı konulamaz şiddeti karşısında ne bir anlam ifade ediyor, ne de bir değer katıyor. Çünkü daha 1-2 sene sonrasında dahi, kurumunuzun planları, sistemleri kurduğunuz günkü plan ve sistemlere benzemiyor. Yani, hem liderlik gelişimine dahil olan çalışanları, hem de sizi belirsizliğin beklentisi bekliyor.

Etkili Pazarlama Planı Hazırlamak

Etkili bir pazarlama planı yapmak için kırk fırın ekmek yemeniz gerekmez. Aslında, küçük boy işletmeniz için yalnızca bir günde başarılı bir plan yaratabilirsiniz. Başlarken üslup ya da planın mükemmelliği hakkında endişelenmeyin. Tek yapacağınız, bir kalem kağıt alıp işe koyulmak.

Birinci Adım - Pazarınızı ve rekabeti iyi kavrayın

Pek çok küçük işletme sahibi, ilk önce pazarı ve taleplerini (ihtiyaçlarını değil) anlamadan, ortalama bir ürün ya da hizmetle yola çıkarak büyük bir hata yapar. İnsanların istemedikleri bir şeyi satmaya çalışırsanız, almazlar.

Kârlı bir pazar, binlerce aç balığın olduğu bir göle benzetilebilir. Tek yapmanız gereken, yemi atmaktır; böylece göl, balıkların çılgınca beslendikleri bir alana dönüşür.', 'Pazarınızı anlamak için kendinize şu tür sorular sormalısınız:

» Pazarımda yeterli hizmet verilemeyen alanlar var mı?

» Ürün ya da hizmetlerime yönelik pazar alanları, para kazanabilmem için yeterince büyük mü?

» Yalnızca gelir-gider dengesi sağlamak için pazardaki payım ne olmalı?

» Pazar alanımda rekabetçi olabilmek zor mu?

» Rekabetçi olmak için sunduğum ürün ve hizmetlerde yatırım yapabileceğim zayıf noktalar hangileri?

» Pazar, sunduğum çok özel rekabetçi ürün ve hizmetleri istiyor ya da değerli buluyor mu?

İkinci Adım - Müşterinizi anlayın

Müşterinizi yakından tanımak, kolay satış yapmanın ilk adımıdır. (1) Müşterilerinizin kimler olduklarını, (2) ne istediklerini ve (3) hangi motivasyonlar sonucunda satın aldıklarını bilmeden, etkili bir pazarlama planı hazırlayamazsınız.

“İstekler”i, “ihtiyaçlar”la karıştırmayın. İnsanlar, ihtiyaç duyduklarını değil, istediklerini alırlar (Paraları olmasa bile!). Ve evet, bu gerçek, tüm o “üst düzey” şirket yöneticileri için de geçerlidir.

Müşterilerinizi gerçekten tanıyabilmek için kendinize şu tür sorular sormalısınız:

» Potansiyel müşterim, benzer ürünleri normalde nasıl (mağazadan, Web’den, kapıdan) satın alıyor?

» Satın alma sürecinde esas alıcı ve alma kararını etkileyen asıl kişi (eşlerden biri, satın alma aracısı, sekreter) kim?

» Müşterimin ne tür alışkanlıkları var? Örneğin, nereden (televizyon) bilgi alıyor?

» Hedef müşterimin satın almak için temel motivasyonları (iyi görünmek, acıdan kaçınmak, popüler olmak, vb.) nelerdir?

Üçüncü Adım - Bir niş seçin

Hedef müşterinizin “herkes” olduğunu söylerseniz, kimse sizin müşteriniz olamaz. Pazar, rekabetle çalkalanıyor. Büyük bir okyanusta yüzmektense, küçük bir su birikintisinde hoplayıp zıplayarak daha başarılı olursunuz. Belli bir niş çizin ve ona hakim olun. Daha sonra, ikinci bir nişe geçmeyi düşünebilirsiniz (Ama birinciye hakim olmadan olmaz!)

“Çocuk kazaları davalarında uzman bir avukat” ya da “kullanılmış araba satıcılarına hizmet veren yeminli muhasip” olabilirsiniz. Neyi kastettiğimi anladınız. İlginizi çeken ve kolay iletişim kurabileceğiniz bir niş seçtiğinizden emin olun.

Dördüncü Adım - Pazarlama mesajınızı oluşturun

Pazarlama mesajınız, müşteri adaylarınıza, ne iş yaptığınızı anlatmakla kalmaz; aynı zamanda müşteriniz olmaları için onları ikna eder. İki tip pazarlama mesajı oluşturmalısınız. Birinci pazarlama mesajınız, kısa ve doğrudan olmalı. Bazıları bunu ilgi uyandıran konuşmanız ya da işitsel logonuz diye tanımlayabilir. Bu mesaj, “Peki, siz ne iş yapıyorsunuz?” diye soran birine vereceğiniz yanıttır.

İkincisi, tüm pazarlama malzemelerinizde ve promosyonlarınızda yer alacak toplam pazarlama mesajınızdır. Pazarlama mesajınızın çekici ve ikna edici olması için aşağıdaki unsurları içermesine dikkat edin:

Hedef müşteri adayının sorununa ilişkin bir açıklama

Sorunun acil çözüm gerektirecek derecede ciddi olduğuna dair kanıt

Neden müşteri adayınızın sorununu çözebilecek tek kişi/işletme olduğunuz konusunda bir açıklama

İnsanların çözümünüzü kullanınca elde edecekleri faydalara ilişkin bir açıklama

Benzer sorunları olduğu için yardım ettiğiniz müşterilerinizden örnekler ve alıntılar

Fiyatlar, ücretler ve ödeme koşulları hakkında bir açıklama

Şartsız garantiniz

Beşinci Adım - Pazarlama ortam(lar)ınıza karar verin

Kolay iletişim kurabileceğiniz bir niş seçmenin kritik olduğunu söylediğim bölümü hatırlıyor musunuz? Pazarlama ortam(lar)ınızı seçmek için işe koyulduğunuzda, bunun neden sağlam bir öğüt olduğunu anlayacaksınız.

Pazarlama ortamınız, pazarlama mesajınızı sunmak için kullandığınız iletişim aracıdır. Pazarlama için ayırdığınız dolarlarınızla en yüksek düzeyde geri dönüş elde etmenizi sağlayacak bir pazarlama ortamı seçmek önemlidir. Bunun anlamı, pazarlama mesajınızı niş içinde en çok sayıda müşteri adayına mümkün olan en düşük maliyetlerle iletmenizi sağlayacak bir ortam seçmeyi istemenizdir.

İşin sırrı, doğru aracı kullanarak mesajınızı pazarla eşleştirmenizdir. Emeklilerden oluşan bir topluluğa, delidolu bir radyo kanalından, hızlı tempolu ve gürültülü bir spotla seslenmeye kalkarsanız, hiçbir şey elde edemezsiniz. Bu, pazar, mesaj ve ortam arasında baştan sona uyumsuzluğun olduğu bir durumdur.

Başarı, bu üç öge arasında iyi bir eşleşme sağlandığında ortaya çıkar.

Altıncı Adım - Satış ve pazarlama hedefleri belirleyin

Hedefler, başarınız açısından kritiktir. Bir “dilek”, yazıya dökülmemiş bir hedeftir. Hedeflerinizi yazmamışsanız, halen yalnızca başarılı olmayı diliyorsunuz demektir. Hedeflerinizi yaratırken, bunların mantıklı, ölçülebilir, başarılabilir, gerçekçi ve belli bir zamanlamaya sahip olmasına dikkat edin.

Hedefleriniz, yıllık satış geliri, brüt kâr, satıcı başına satış gibi finansal ögeleri içermelidir. Öte yandan, satılan birimler, imzalanan sözleşmeler, kazanılan müşteriler, yayımlanan makaleler gibi finansal olmayan ögeleri de kapsamalıdır.

Yedinci Adım - Pazarlama bütçenizi oluşturun

Pazarlama bütçeniz, daha net olmak ya da çalakalem bir rakam belirlemek istemenize bağlı olarak çeşitli biçimlerde oluşturulabilir. Önce kabataslak bir hesaplama yaparak başlamak, sonra da daha detaylı bilgilerle bu hesabı desteklemek daha iyidir.

Sonuç

İşte, “Bir Günde ve Yedi Adımda Pazarlama Planı”nız. Gerçekten basit. Elbette, seçtiğiniz pazarlama ortam(lar)ı, mesajınızın uygunluğu ve ilgili masraflar hakkında daha detaylı çalışmanız gerekecek. Ama, plan geliştirmenin, zahmetli ve gereğinden fazla uzayan bir iş olmamasına çalışın. 80-20 kuralını hatırlayın. Sonuçların yüzde 80’i, çabalarınızın yüzde 20’sinden alınır.

Son öğüdüm, pazarlama planınızı oluşturmak için, kendinize hiç bölünmeden çalışabileceğiniz bir zaman dilimi ayırmanızdır. Bu plan, sizin ve ekip üyelerinizin hep referans alacağınız en önemli doküman olabilir.

Kalifiye Müşteri Adayları Yaratmanın 21 Doğrusu

Lee Marc Stein

Son 35 yılda, müşteri adayı yaratmaya yönelik binlerce kurumsal programın geliştirilmesinde ve uygulanmasında görev aldım. Öğrendiğim 21 temel doğruyu aşağıda sunuyorum.

1. Şüphelileri, adaylardan ayırın.

Asla satın almayacak insanlar için aşırı reklam/tanıtım harcaması yapılmakta ve çok fazla zaman harcanmaktadır. Müşteri adayı yaratmaya yönelik reklam çalışmanız, bu insanları dışta bırakmadığı sürece etkili olamaz. Bu durum, aday yaratma sürecini yaşayan ve gerekli takibi yapanlarda gerginlik yaratır. Seçtiğiniz mecralar, yaptığınız teklifler, yaratıcı stratejiniz ve hatta tonunuz, yüksek potansiyel vaat eden adaylarınızı bulma ve şüphelileri engelleme konusunda anahtar rol oynar.', '2. Bir sonraki adımı, ürün ya da hizmetinize oranla daha zor satın.

Müşteri adayı yaratma programlarının ana hedefi, satış sürecini tamamlamak değil, başlatmaktır. İlk gönderdiğiniz mektubunuz ya da e-postanız, bir sonraki adıma geçmeyi sağlamalıdır. Bu adım, daha fazla bilgi göndermek, ücretsiz deneme ürünü ya da ücretsiz analiz olabilir. Bir kez kalifiye müşteri adaylarına sahip olursanız, ürünün faydalarını, özelliklerini ve uygulama biçimlerini tümüyle sunmaya odaklanabilirsiniz.

3. Anlamlı ve eyleme geçirilebilir testler yapın.

Hiçbir doğrudan yanıt programı, ister doğrudan postalama, ister e-posta çıktısı, isterse online ya da yayın kanalları üzerinden olsun, geçerli bir test olmadan iyileştirilemez. En önemli etmenleri -listeler/mecralar ve teklifler- ilk başta test ettiğinizden emin olun. Sonuçları inceledikten sonra hızla programınıza dahil edin. Sonuçlarınız, yalnızca aday sayısını ve aday başına maliyeti değil, aynı zamanda randevu ve satış başına maliyetleri de içermelidir. Yalnızca adayların maliyetlerine dayanarak karar vermek pahalıya mal olabilir.

4. Bir kez yeterli değildir.

Şüphelilere kendilerini kalifiye hale getirmeleri için birden fazla fırsat verin. Doğrudan postalama paketiniz, e-postanız, basılı ilanınız ya da online reklamınız ne kadar kapsamlı olursa olsun, hedef kitleniz ilk defasında mesajı alamayabilir. Adaylara, teklifinize "Evet" demeleri için birden fazla fırsat verin. Bunun anlamı, ister ek bilgi almak, ister fiyat teklifi istemek, isterse satış temsilcinizin adayı telefonla araması/ziyaret etmesi olsun, fark etmez. Pazarınızı ne kadar daraltarak tanımlarsanız, her aday için o kadar çok zaman harcarsınız.

5. Postanızı destekleyin.

Doğrudan postalama, hâlâ kurumsal müşteri adayı yaratma programlarının direğidir. Postalamayı denemek isterseniz, onu destekleyin. Posta paketiniz pahalı ve hacimli ise, böyle bir paket alınacağını, hatırlatıcı bir gönderi, e-posta mesajları ya da basılı ilan yardımıyla önceden duyurun. Paket epey küçükse, alıcıya sesli e-posta mesajı bırakmayı düşünebilirsiniz. Belli şehirlerle sınırlı bir kampanya için radyoyu kullanabilirsiniz. Postalama bittikten sonra, telepazarlama, hatırlatma notu ya da e-posta ile takip edin.

6. Satış gücünüzü, distribütörlerinizi ve toptancılarınızı destekleyin.

Müşteri adaylarınızın kampanyalarınız hakkında tam bilgiye sahip olduklarından emin olun. Bunlar, örnek paketler, basılı ilan kopyaları, e-posta mesajları, kullanılan mecralar ve tanıtım tarihleri şeklinde olabilir. Sonuçlar hakkında onları haberdar edin. Heyecanlı bir "içeriye satış," başarınız açısından, en az yaptığınız diğer işler kadar önemli olabilir.

7. Yanıtlamayı çok kolaylaştırmayın.

Daha kalifiye müşteri adayı istiyorsanız, yanıt vermeyi çok kolaylaştırmayın. Yanıt kartındaki küçük kutucuğu işaretleyip kartı posta kutusuna atmak, müşteri adayı yaratmayabilir. Adaylardan sadece "Yanıtla" tuşuna basıp e-postanızı yanıtlamalarını isteyerek de onların kalifiye aday olup olmadığını anlayamazsınız. Adaylardan birkaç satırlık bilgi vermelerini isteyin; böylece, sayıda herhangi bir değişikliğe neden olmadan yanıtlarınızın kalitesini daha da artırırsınız.

8. Müşteri adaylarınıza ne kadar ciddi olduklarını söyleme fırsatı verin.

Yanıt formunuzda çeşitli seçenekler sunun. Bunlar, "Temsilciniz beni hemen arasın"dan "Şu anda ilgilenmiyorum. Beni altı ay içinde arayın"a kadar değişebilir. "Şu anda ilgilenmiyorum" diyenler bile müşteri adayıdır.

9. Zarflayın lütfen!

Hedefiniz, müşteri adaylarını Web sitenize yönlendirmek değilse, kendinden zarflı mektuplar ya da kartpostallar büyük ihtimalle işinize yaramayacaktır. Evet, bunlar daha ucuza mal edilebilir; ama kaybedilen fırsatların maliyeti astronomiktir. Belli pazar alanlarına postalama yaparken, yazışmanın bire bir olduğunu gösteren bir zarfa ihtiyacınız vardır. Bu zarf, mühürlü ya da yapıştırılmış olabilir ve üzerinde hiçbir hatırlatıcı not bulunmayabilir. "Önemli", "Gizli", "Yeni" ya da "Birinci Sınıf Posta" gibi sözcükler, bire bir algılamayı öldürebilir. Pek çok pazar alanında, zarfınızın içerde ne olduğunu anlatan bir ilan tahtası olduğunu düşünün. Postada kendini gösterecek ebatlar kullanın. Hatırlatıcı not olarak sağlam bir teklif ya da fayda sunmayı deneyin.

10. Farklı seviyelerden karar vericiler için ayrı yaratıcı stratejiler ve teklifler planlayın.

Belli bir sektörde müşteri adayı yaratmaya çalışıyor olsanız bile metin ve teklif, hatta bazen grafik, işleve ve iletişiminizin amacına göre değişmelidir. Bilgi işlem departmanı yöneticisine yönelik son derece teknik yaklaşımınız, icra kurulu başkanına hitap etmeyecektir. Ve icra kurulu başkanının ürününüze/hizmetinize olası ilgisi, finans direktörününkinden farklı olacaktır.

11. "Sıcak tuş"u bilin.

Yöneticiler, maddi tasarruftan ziyade, zaman konusunda çok hassastırlar. Fazla zaman istemeyen ve ürünün/hizmetin zaman bazında ne kazandıracağını gösteren doğrudan gönderiler/e-postalar, yöneticilere hitap ederken epey işe yarar. İnanılmaz tasarruflar söz konusuysa, iş değişir. En iyi yaklaşım, alıcının büyük paralar kazanmak istiyorsa öncelikle yanıt vermesi gerektiğine inanmasını sağlamaktır. Orta düzey yöneticiler, (işlerini) koruma ve güvenli, sorgulanamaz bir seçim yapma konularıyla daha çok ilgilenirler.

12. Özellikle şüphelilerle anket yapmayı deneyin.

İyi yapılandırılmış bir anket, hedef kitleniz hakkında ve takip çalışmalarıyla onlara nasıl yaklaşabileceğiniz konusunda daha fazla bilgi edinmenize yardımcı olabilir. Anketler, ilgi yaratıp satışı başlatırlar. Kısa tutuldukları takdirde e-posta çalışmalarında da işe yarayabilirler.

13. Yanıt yüzdesi kavramını bir kenara bırakın.

Pazarınızın büyüklüğü 1000 birimse, yüzde 2''lik yanıt oranı tamamen yetersizdir. Standart doğrudan postalama, yeterli olmayacaktır. Elinizden geldiğince çok sayıda mecra kullanmalısınız. Doğrudan gönderiniz, "posta kutusunda bir olay" olmalıdır. Elde yapılmış mukavva kutular, videolar ya da kurye aracılığıyla ikramiyeler gönderebilirsiniz. Öte yandan, çok geniş kitlelerle (ya da çok küçük bir satış gücüyle) çalışma durumunda, yüzde 2''lik yanıt, müşteri adaylarınızı önceden iyi tanımlayamadığınız anlamına gelebilir. Yüzde 5''lik yanıtla daha iyi bir konumda olabilirsiniz.

14. Müşteri demeçleri ve başarı öyküleri kullanın.

Bu yöntem, güven aşılamanın yanı sıra müşteri adaylarına uygulamalar ve kullanım konusunda rehber bilgiler de sağlar. Büyük şirketler, hızlı ve kişisel hizmet sunma yeteneklerini vurgulayan müşteri demeçlerini ya da başarı öykülerini seçmelidir. Daha küçük pazarlamacılar, şirketin güçlü ve istikrarlı yapısını yansıtan açıklamaları kullanmalıdır. Müşterilerin henüz adaylık aşamasındayken daha fazla bilgi toplayarak nasıl ödüllendirildiklerini anlatan demeçlere yer verin.

15. Metin ve teklifinizi, ürününüzün/hizmetinizin yaşam döngüsüne yoğunlaştırın.

Yeni bir ürün, hizmet ya da sürece öncülük ediyorsanız, bir randevu alabilmek için epey çaba sarf etmeniz gerekecektir. Kurulu bir kategoride pazara yeni giriyorsanız, müşteri adaylarınızı en azından bir kez denemeleri konusunda ikna etmeniz gerekir.

16. Şüpheye düştüğünüzde, dürüst davranın.

Mizah ve içtenlik, iş ortamında buzları eritebilir. Ne var ki, mesajın nasıl algılanacağı konusunda en ufak bir şüpheniz varsa, riske girmeyin ve karşı tarafı fethetmek için, güçlü bir kazanç cümlesi kurun.

17. Postalamanızda "hatırlatıcı" bir şey olsun.

Özellikle tek bir postalama yapmayı planlıyorsanız, bunu uygulayın. Hepimiz anında yanıt isteriz; ama pek çok durumda (% 98 ?) alıcılar o anda yanıt vermeye ihtiyaç duymazlar. Onlara, gönderinizin "reklam" bölümünü bir kenara attıktan sonra da sizi hatırlamalarını sağlayacak bir şey verin. Bu, cüzdan tipi takvim, zamandan tasarruf etmenin ya da enerjiyi artırmanın ipuçları, üzerinde şirketinizin adı olan küçük yapışkan not kağıtları olabilir.

18. Primleri makul bir biçimde kullanın.

Doğru prim, müşteri adayı yaratma çabalarınıza daha fazla yanıt gelmesini sağlar; hatta yanıt başına maliyetinizi düşürebilir. Aynı zamanda, randevu ve satış ile sonuçlanan temasların sürekliliğini sağlar. Ama primi abartmak, "bedavacılardan" yanıt almanıza neden olabilir. Rüşvet olmaya yetecek kadar değil, makul değeri olan primler belirleyin.

19. Yanıt listelerini test edin.

Doğrudan postayla satış yapmıyor olsanız da yanıt listelerini, yararlandığınız derlenmiş listelerle kıyaslamanız gerekir. Doğrudan postalanan mektupları ve e-posta çağrılarını isteyerek açma ve yanıtlama durumunun kanıtlanması, müşteri adayı yaratmada en az doğrudan satış kadar önemlidir. Kontrol edilmiş tiraj listeleri, aradığınız isimlerin sayısını edinmenize yardımcı olur.

20. Müşteri adayı tabanınızı genişletin.

Teknik departmanlara ya da orta düzey yöneticilere postalama yapıyorsanız, dış zarfa (gerçek ya da benzer) bir gönderi pusulası koymayı deneyin. Ayrıca, pakete ikinci bir yanıt formu yerleştirin. Bu yöntem, sonuçları % 20 artırabilir. E-posta kullanıyorsanız, alıcıdan mesajı şirket içinde uygun departmanlara yönlendirmesini rica edin.

21. Kapıcıları avukatlara dönüştürün.

Üst düzey yöneticilere postalama yapıyorsanız, bu tür kişilere gelen postaların çoğunun yönetici asistanları tarafından elendiğini unutmayın. Mesajınızın (dosya arasına değil de) posta yığınının en üstüne yerleştirilmesini istiyorsanız, elemeyi yapanlara, neden VIP ile iletişim kurmaya çalıştığınızı açıklayan bir mesaj yazın.

Netizen

Internet, bu günlük yaşantının içinde oluşturduğu yeni kavramlarla var olurken, her yeni gün yeni yanlış anlamaların olmasına da sebep oluyor.

Dünyanın en büyük platformlarından biri olmasına rağmen sanal bir medya olduğu fikri Türkçe''mize giren büyük hatalardan biri. Oysa Internet sanal kelimesi ile anlatılamaz. Sanal kelimesi virtual kelimesinin tam karşıtıdır. Sanmak kökünden türetilmiştir ve algının yanılsaması anlamına gelir. ', 'Internet ve benzeri ağlar için cyberspace kelimesi ilk kez William Gibson tarafından Neuromancer adlı kitabında kullanılmıştır. Cyber kelimesi, insanın doğayı taklit etmek için geliştirdiği her şey için kullanılan bir kelimedir. Türkçe''si de Siber''dir. Fakat Space kelimesi Türkçe''de hem uzay hem de mekan, ortam kelimelerine denk gelmektedir. William Gibson bu kelimeyi kitabında ortam kelimesinin yerine kullanmıştır. Bu nedenle Internet, Siber Ortam veya Siber Mekandır.

Internet hakkında yapılan büyük hatalardan bir diğeri de varlığını kök saldığı mekan olan bilgisayara borçlu olduğu yanılgısıdır. Internet, her gün yeni ve farklı cihazlarla ulaşılabilecek, bir platformdur.

En genel anlamda Internet''i anlatabilecek yaklaşım zeka ile olan ilişkisinden geçer.

İnsanoğlu var oluşunun ilk anlarından bu yana kadar kurduğu medeniyeti zekasına borçludur.

Zeka en genel anlamıyla ortama uyum sağlama yetisidir. Internet, doğanın aksine ortam için zeka değil, zeka için ortam oluşturulmak amacıyla geliştirilmiş bir siber protokoldür.

Internet, kablolarla birbirine bağlı bilgisayarların TCP/IP protokolüyle haberleştikleri sanal bir medya değildir. Internet; dünyanın en büyük beyinlerinin haberleştiği ve tarih boyunca oluşturulmuş en büyük siber zekadır...

Internet üzerinde var olan herkes bu siber zekanın bir parçasıdır (node). Internet üzerinde varlık bulan bu kişilere Internet vatandaşı "netizen" denir. Netizenlerin var oldukları ortamda yazılı ve belli anlaşmalara dayanan ahlak kuralları vardır. Bu kurallar kaotik görünen bu platformun üzerinde doğru şekilde var olmayı sağlar. Bu kuralların bütününe "netiket" adı verilir.

Kitap, Türkiye''de Internet üzerinde yaşamayı öğrenmenin kolaylaştırılması amacı ile bütün yeni netizenler için bir başvuru kaynağı olması için yazılmıştır.

bence açık bırakacaksın

bence açık bırakacaksın pencereni. tüm renkler, tüm ışıklar ve kokular çarpacak yüzüne ve girecek yüreğine, sen sana huzur vereni, sıcak hissettiğini seçeceksin. onun bundan haberi olmasa, bilmeden girmiş olsa bile pencerenden, sen rahatına bakacaksın, herşey rahatlayacak.', 'aceleye getirmeyeceksin kendini ve getirtmeyeceksin. önce kendi kendine -ve mümkünse sadece kendine- reverans yapacaksın. koyvereceksin kendini bu hoyrat dünyaya, gideceksin rüzgarın götürdüğü yere, sen seni bildikten sonra... yaşam sunulmuş bir armağanmış, aldırmayacaksın palavra. sensin sana en güzel armağan. ve aklın ve sevgin, gerisini boşvereceksin, çalışmadan girdiğin neidüğü belirsiz kimya yazılısında verdiğin boş kağıt gibi boşvereceksin ve gülümseyeceksin utanmadan. uzatacaksın sevgini dağa taşa, azalmayacak sevdikçe büyüyecek yüreğin, büyüdükçe daha çok, daha çok sen olacaksın. zamana inat gülümseyeceksin, her güldüğün an sana seni getirecek. durup ara ara sessizliğin seslenişini dinleyeceksin. heeeyooo... heyooo dedim. çok şey anlatacak sana, fıranklin amcayı dinleyeceksin, adem babayı, gerçekten büyük reis sietılı, ihtiras dolu kleoyu, ulubatlının anasını, deha da vinçiyi, sabır dolu gandiyi, yüreği sınırsız mevlanayı, zincire vurulmuş prometeyüsü, deli deyip çıktıkları ibrahimi, denizlerin şahı barbarosu ve daha nicelerini dinleyeceksin ve ne kalabalık, ne yoğun, ne anlamsız olduğunu anlayacaksın. unutacaksın derdini.
açacaksın pencereni bir gece ya da gündüz, huzur girecek, rahatlayacaksın.
hıh.. ilahi kızılcık!
bilmek istersin diye yazılan yazı:
sen tasalanınca sezar kahkahalarını tutamıyormuş!!

demet kalındemir 2001

POZITIF

Düsünceleriniz pozitif olsun,
çünkü düsünceleriniz sözleriniz olur.
Sözleriniz pozitif olsun,
çünkü sözleriniz davranislariniz olur.
Davranislariniz pozitif olsun,
çünkü davranislariniz aliskanliklariniz olur.
Aliskanliklariniz pozitif olsun,
çünkü aliskanliklariniz degerleriniz olur.
Degerleriniz pozitif olsun,
çünkü degerleriniz kaderiniz olur.

GANDHI

Thursday, November 16, 2006

MUTLULUK REÇETESİ

1. "Sadece kendi davranışlarınızı kontrol edebilirsiniz, diğerlerinin değil" gerçeğini, tartışmasız kabul edin.

2. Kimse size istemediginiz bir şeyi yaptıramaz, sizin de diğerlerine yaptıramayacağınız gibi. Başkalarını kontrol etme isteğini ve bu istek için harcadığınız enerjiyi kendinize yönelttiğinizde, yapabilme gücünüz ve özgürlüğünüz artar; ancak özgürlüğün de bir bedeli olduğunu unutmayın.

3. Özgürlüğünüze ait istekleriniz, diğerlerinin hak alanına girdiğinde, çatışma yaratır. Bu yüzden isteklerinizin, diğer kişinin hangi alanına girdiğine ve ne anlam ifade ettiğine dikkat edin. Laf olsun diye istemeyin. Bedelini ödeyemeyecekseniz dile getirmeyin.

4. Ne kadar büyük ve acı verici olursa olsun, sorunu kabul edip, yüzleşin. Üzüntüyü çekmeden, çözüm üretip güçlenmeniz mümkün değildir. Sakinleşin, önceliklerinizi belirleyin ve düzenleyip, yapılandırın.

5. Geçmişe saplanıp kalmayın; değiştiremeyecekleriniz için yanıp yakılmak ve pişmanlık duymak faydasızdır. Şu andan sonrasına etki edebileceğinizi farkedin. Hatalarınızı ve nedenlerini bulup, yolunuza devam edin.

6. Sevgi, huzur, paylaşım, gevşeme gibi ihtiyaçlarınızı reddetmeyin. Koşullar gereği şu anda karşılayamıyorsanız, yapabildiğiniz kadarını gerçekleştirin.

7. Esneme ve uyum yeteneklerinizi geliştirin. Katı prensipleri olmak, kişilik gücüne işaret etmez. Temel özelliklerinizi koruyarak, gelişime açık olun ve gelişimin getireceği değişimlerden korkmayın. Sevdiğiniz insanların da gelişimi için fırsat tanıyın; korkularınızı kontrol altına alın.

8. Hareket alanınızı geniş tutun. Birey olma haklarınızı kullanacağınız alanın büyüklüğü, kendinize duyduğunuz güveni artıracaktır. Uğraşlar, hobiler, farklı arkadaşlar, bakış alanınızı genişleteceği gibi, kişisel gücünüzün artmasına etki edecektir.

9. Zaafsız insan yoktur. Neler olduğunu belirleyin. Bu zaaflara yönelik durum, duygu, düşünce vb. ile karşılaştığınızda, her zamankinden daha dikkatli olun.

10. Olumsuz özelliklerinizi görmede gösterdiğiniz hassasiyeti, olumlu özelliklerinizi görmek için de kullanın, ama kantarın topuzunu kaçırmayın.

Reçete daha uzar gider, ama temel kurallar bunlar.
Kuralları zaten daha önce farkettiğiniz halde
uygulamada problemlerle karşılaşıyor ya da
okuduktan sonra zorluk yaşıyorsanız,
bir profesyonelin yardımına ihtiyaç duyuyorsunuz demektir.

Son söz yine bir kızılderili atasözü olsun mu?

"Soruyu yüreğine sor, cevap da yürekten gelecektir".

Alıntıdır

MUTLULUK

Önce evlendigimizde hayatin daha iyi olacagina inandiririz kendimizi. Evlendikten sonra, bir çocugumuz dogduktan hatta ardindan bir tane daha olduktan sonra hayatin daha iyi olacagina inandiririz kendimizi.', 'Sonra çocuklar yeterince büyük olmadiklari için kizar, onlar büyüyünce daha mutlu olacagimiza inaniriz. Bundan sonra, ergenlik dönemlerinde çocuklarla ugrasmamiz gerektigi için öfkeleniriz. Kendimize, çocuklarimiz bu dönemden çikinca daha mutlu olacagimizi, yeni bir araba alinca, güzel bir tatile çikinca, emekli olunca, yasantimizin dört dörtlük olacagini söyleriz.

Gerçek ise su andan daha iyi bir zaman olmadigidir. Eger simdi degil ise ne zaman?...Hayatiniz her zaman mücadelelerle dolu olacaktir. En iyisi bunu kabul edip her ne olursa olsun mutlu olmaya karar vermektir.

En sevdigim sözlerden biri Alfred D. Souza'' ya aittir.

Der ki; " MUTLU OLMAK IÇIN IÇINDE BULUNDUGUNUZ AN'' DAN DAHA IYI BIR
ZAMAN OLDUGUNA KARAR VERMEK IÇIN BEKLEMEKTEN VAZGEÇIN. MUTLULUK BIR VARIS DEGIL, BIR YOLCULUKTUR. " PEK ÇOKLARI MUTLULUGU INSANDAN DAHA YÜKSEKTE ARARLAR, BAZILARI DA DAHA ALÇAKTA. OYSA MUTLULUK INSANIN BOYU HIZASINDADIR."

--KONFIÇYÜS-

Özgüven Formülü

Napoleon Hill

Düşün ve Zengin Ol (Think and Grow Rich) kitabının yazarı Napoleon Hill, hedeflerinize başarıyla ulaşmada anahtar öğelerden biri olarak gösterdiği özgüven için aşağıdaki formülü sunuyor. Bunu günde bir kez yüksek sesle söylemeyi deneyin ve sizde yaptığı değişiklikleri görün.

Bir: Yaşamdaki kesin hedefime ulaşabilecek yeteneğe sahip olduğumu biliyorum. Dolayısıyla, kendimden bunun başarılmasına yönelik kararlı ve sürekli eylem bekliyorum ve hemen şu anda bu yönde harekete geçeceğime söz veriyorum.', 'İki: Zihnime hakim olan düşüncelerin, sonunda dışa dönük, fiziksel bir eylem haline geleceklerini ve zamanla kendilerini fiziksel gerçekliğe dönüştüreceklerini biliyorum. Bu yüzden, günde otuz dakika, düşüncelerimi, olmak istediğim kişiyi düşünmeye odaklayacağım ve böylece zihnimde net bir resim oluşturacağım.

Üç: Kendi kendine telkin ilkesiyle, ısrarla zihnimde sakladığım her arzunun, sonunda, arkasında yatan nesneye ulaşarak pratikte kendini göstermeye çalışacağını biliyorum. Bu yüzden, günde 10 dakikamı, kendimden özgüven geliştirmeyi talep etmeye adayacağım.

Dört: Yaşamdaki temel amacımın tanımını net bir biçimde kağıda döktüm. Bu amaca ulaşmak için yeterli özgüvene sahip olana dek denemekten asla vazgeçmeyeceğim.

Beş: Hiçbir zenginliğin ya da statünün, doğruluğa ve adalete dayanmıyorsa kalıcı olamayacağını çok iyi biliyorum. Bu yüzden, etkilediği herkese yarar sağlamayan hiçbir işe girişmeyeceğim. Kullanmak istediğim tüm güçleri kendime çekerek ve diğer insanların işbirliğini sağlayarak başarılı olacağım. Diğer insanları, başkalarına hizmet etme arzumdan dolayı bana hizmet etmeleri için ikna edeceğim. Kin, haset, kıskançlık, bencillik ve olumsuzluk duygularını, insanlık sevgisi geliştirerek tamamen yok edeceğim; çünkü başkalarına yönelik olumsuz bir tavrın bana asla başarı getiremeyeceğini biliyorum. Diğerlerinin bana inanmalarını sağlayacağım; çünkü ben de onlara ve kendime inanacağım.

Son olarak: Bu formülü imzalayacağım, belleğime yerleştireceğim ve günde bir kez yüksek sesle tekrarlayacağım. Bunu bütün kalbimle ve bu formülün zaman içinde düşünce ve eylemlerimi etkileyip özgüvenli ve başarılı bir kişi haline gelmemi sağlayacağına inanarak yapacağım.', 0, 55, 5, 'savas', '', 1, '', 0, 0, 0, 11, 3);
(235, 14,'KARMA FELSEFESİ - 3', '2003-09-30 08:41:26', '

DOĞULU KARMA HİNDUİZM

Hindular mükemmelleşme, aydınlanma olan kaderini tamamlayana kadar birçok hayat süresince yaşayan ve en sonunda Brahman, yani dünya ruhu ile ile ilgili kimliğine dair doğrudan bilgiye ulaşan ve böylece tekrardoğma gereğini ortadan kaldıran ruhu atman diye adlandırırlar.

Krişna, kadim hint efsanesi Bagavatgita''da şöyle der: İnsan ne burada ne orada ortadan yok olacaktır. İnsan birçok yıllar orada oturur ve tekrar dünyaya doğar. Tekrardoğduğu için eski bedeninde kendisine ait olan bilgi ile temasa geçer ve o andan itibaren mükemmelleşmek için daha çok çaba sarf eder.', 'Manu Kanunları, Kitap 5 şöyle der: Bireysel ruhun bedeninden ayrılışında ve bir başka rahimde yeniden doğuşunda ve yüzmilyonlarca mevcudiyet boyunca dolaşmalarında. . .

. . . Bedenlenmiş ruhlara ihtarın sebep olduğu acı eziyetinde ve ruhsal hak yoluyla en yüksek hedeflerine varmanın sebep olduğu ebedi mutluluğun kazanılmasına. . .

TİBET BUDİZMİ
Skandha''lar (sınırlı mevcudiyetin vasıflarından veya öğelerinden oluşan yığınlar), Budist felsefede "bitmemiş işin" aktarılmasında önemli bir rol oynarlar. Hayatlar arasındaki bu karmik bağlantılar (skandhalar), fiziksel bedendeki kalıtımsal karateristiklerden sorumlu olan
kromozonları oluşturan DNA''nınişlevine benzer. Bu skandhalar ölüm sırasında karmik fazlalıklar olarak kalır ve kendilerini şuuraltına ekleyerek, şuuraltı ile birlikte doğarlar. İleri yogiler tarafından binlerce yıl önce yazılmış olan Tibet''in Ölüler Kitabı, bir ruhun (şuuraltının) ölümden sonra edineceği farklı deneyim tiplerini tarif etmektedir. Bu metne göre, bir ruh tekrardoğmak üzere dünyaya geri dönmeden önce birçok fizik dışı dünyadan geçmektedir. Bu dünyalarda geçirilen zaman miktarı tamamen kişinin ruhsal gelişimine bağlıdır. Bir ruh, fizik dışı dünyalardan birine girmeden önce dünyadaki eski ortamında takılabilir ve geçmişindeki aşina yerleri ziyaret edebilir veya sadece önceki bedenini gözlemleyebilir. En sonunda ruh, son hayat süresini yeniden değerlendirdiği ve belirli bir zamandan sonra, yeni bir bedene yeniden doğmak üzere ruhlar dünyasına girer.

Karma kavramına dair Hindular ve Budistler arasındaki belirgin fark şudur: Hindular sürekli bir ruha inanmaktayken, Budistler evrendeki her şeyin bir değişim hali içinde olduığu görünüşünü savunurlar. Budistler ruhu; hepsi de değişime tabi olan alışkanlık modellerinin,
bağlantıların ve içgüdülerin bir bileşimi olacak şekilde düşünmektedir. Yani Budistler sürekli sürekli, daima, daim bir ruhun olmadığını, sadece aydınlanmaya kavuşmak sayesinde özgürlüğünü elde edene kadar hayattan hayata geçerek derslerini öğrenen, nabız gibi atan bir
şuurltının bulunduğunu düşünürler. Budistler, heves, kötü niyet ve cehaletin üç "ateşinin" mevcudiyetinin tekrardoğuma yol açtığına inanırlar. B ateşlerin sönmesi, "mükemmellik" anlamına gelen nirvana ile sembolize edilir.

Mantık ve Yasallık

Bir ögrenci , logistik+organisation dersinin yazılı sınavından kalıyor.

ögrenci: siz beni cezalandırıyorsunuz. bunu hiç anlıyormusunuz? diye soruyor.

profesör de: evet tabiki. yoksa nasıl profesör olabilirdim diye cevap veriyor.

ögrenci: iyi o zaman. size birşey sormak istiyorum. eğer doğru cevabı verirseniz, ben kötü notumu alıyorum ve gidiyorum. bununla beraber eğer cevabı bilemezseniz bana iyi not vereceksiniz şeklinde bir teklifte bulunuyor.', 'profesör de: anlaşıldı tamam. sor bakalım şeklinde yanıtlıyor öğrencisini.

ögrenci: yasal olupta mantıklı olmayan nedir? mantıklı olupta yasal olmayan nedir? ne mantıklı ne de yasal olan nedir? şeklinde sorularını sıralıyor.

profesör iyice bir düsündükten sonra hiç bir cevap veremiyor. ve o ögrenciye iyi not vererek onu geçiriyor. daha sonra profesör en iyi ögrencisini çağırıyor ve aynı soruları ona soruyor.

ögrenci hemen cevap veriyor:

siz 63 yaşındasınız ve 35 yaşındaki bir bayanla evlisiniz. bu yasal ama bununla beraber mantıklı değil.

karınızın 25 yaşında bir dostu var, bu gerçi mantıklı ama yasal değil.

siz, karınızın dostuna iyi bir not veriyor ve onu geçiriyorsunuz oysaki o sınıfta kalmıştı. bu ise ne mantıklı ne de yasal.

Seninle Yaşlanmak İstiyorum

Seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyim istiyorum.
Benim olduğu kadar dostlarının, dostlarının olduğu kadar benim ol istiyorum.
Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.
Yaşayalım ki, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı.
Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız.
Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız.
Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.
Güzel günlerimizi, evimizde bir şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız.', 'Yada bazen dostlarla ucuz biralar içerek...
Böylece yaşamalıyız işte.
Sonra çocuğumuz olmalı,
Düşünsene senin ve benim olan bir canlı.
Geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız.
Sen arada mızıkçılık yapmalısın ve ben söylenerek almalıyım sıranı.
Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta kırmalısın.
Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
Zaman su gibi akıp giderken, herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı.
Herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden
Mutluda olsa, kötüde olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı.
Saçlara düşünce aklar, yada gidince aklar, çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehirden.
Kavgasız, her sabah cinayetle uyanılmayan, sessiz bir yere gitmeliyiz.
Geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız.
Eve gelip benden kahve istemelisin.
Çocuklar gelmeli ziyaretimize, geçmişteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız.
Ben, "Bey" demeliyim sana, sende "Hanım".
Öyle sevmelisin ki beni bu yazdıklarım korkutmamalı seni.
Tebessümler açtırmalı yüzünde.
Birgün bu hayatı bırakıp giderken, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde.
Birbirimizi sevmenin gururu olmalı herşeyde....

CAN YUCEL

Bir yönetici olarak hangi anahtarları taşımak isterdiniz?

YÖNETİCİNİN NOT DEFTERİ / Dr. Uğur Tandoğan
tandoganu@boun.edu.tr

Soda makinesinin anahtarı

"O zaman şirkette 25-30 kişi idik. Şirkette bir de para atıp sodalı içecek aldığınız "soda makinesi" vardı. Bu makinenin anahtarı da bende idi. Bir gün odamda çalışıyordum. Çalışanlarımızdan birisi içeri girdi. "Bizim soda makinesi bir çeyreğimi yuttu" dedi. O an benim için önemli bir karar anı idi. Bir iş nasıl yönetilir konusunda hiçbir ders almamıştım. Daha şirketi de yeni kurmuştuk. Ama daha fazla yetki devretmemin gerektiğine inandım. Soda makinesinin anahtarını bu odama giren kişiye verdim. "Bundan sonra bu makineden sen sorumlusun" dedim.', 'Yukarıdaki sözler, Dell Bilgisayarları''nın kurucusu Michael Dell''e aittir. Michael Dell, Texas (Austin) Üniversitesi''nde öğrenci iken, 1980''li yılların başında şirketini kurmuştur. Bugün "Dell Computer" dünyada başa güreşen bir şirkettir; IBM ve Hewlett-Packard''dan sonra bilgisayar dünyasında üçüncü sırada yer almaktadır; çalışan sayısı 39,000 üstündedir. Geliri 2002 yılında 35,4 milyar dolar ve k‰rı 2,1 milyar dolar olmuştur. Michael Dell de bugün dünyanın en zengin insanları arasındadır.

Yukarıdaki öykü, Michael''ın önemli bir dönemeci nasıl döndüğünü anlatmaktadır. Bu dönemeç, yetki devredebilmektir.

Yetki devredememe kabızlığı

Bugün işletmelerimizde rastladığımız önemli sorunlardan belki de en önemlisi, yetki devredememe hastalığıdır. Bunu hastalığı bir tür "düşünsel kabızlık" olarak da niteleyebiliriz. Bu yetki devredememe kabızlığı, hem işletmelerin sahiplerinde hem de profesyonel yöneticilerimizde görülür. Hatta, profesyonel yöneticilerde işletme sahiplerine göre daha "akut" hale geldiğine tanık olunur.

Yöneticilerimizin cepleri ve kafaları, bir sürü anahtarla doludur. Bu anahtarları gereken kimselere veremediklerinden, esas kendilerinde bulunması gereken anahtarın hakkını verememektedirler.

Yetki devretmeme için bahaneler de hazırdır. Bu bahanelerin en önde geleni, "Ben seve seve bu yetkiyi devredebilirim. Ama onlar bu sorumluluğu kabul etmezler, çünkü hazır değiller". Bu gerekçe, yumurta-tavuk ikilemine benzer. Bilmezler ki, yetki devretmedikleri sürece bu kişiler bu işleri yapmaya hiç hazır olmayacaklardır.

Bir yöneticinin, yetki devretmeme kabızlığının en önemli nedeni, özgüven eksikliğidir. Yönetici, söz konusu işi çok önemli görmektedir. Bu işi sadece kendisinin başarabileceğine inanmaktadır. Başka birisinin bu işi yapabilmesinin görülmesini, varlığına bir tehdit gibi görmektedir. Çünkü yöneticinin kendisine güveni yoktur.

Yetki devrinin bazı yararları

Belki de yararlarını bilmediklerinden yöneticiler yetki devredemezler. Bu nedenle, yetki devrinin yararlarını bir kez daha belirtmekte yarar vardır diye düşündüm.

Yetki devrinin birinci yararı, yöneticiye serbest zaman kazandırır. Örneğin yukarıda anlatılan olayda Michael soda makinesinin anahtarını vermese idi, odasına daha bir sürü insan gelip onu böylesine önemsiz bir işle meşgul edeceklerdi. Bir yönetici olarak zaman en değerli kaynağınızdır. Eğer yaptığınız bir işi altınızdaki birisine devrederseniz, bu kazandığınız zaman ile başka ne önemli işler yapabileceğinizi düşünün.

Yetki devrinin çok önemli bir yararı, astın gelişimidir. Bir işi öğrenmenin en iyi yolu, yapmaktır. Bu nedenle, eğer astınız o işi yaparsa bilgi ve becerisi gelişecektir. Bunun da anlamı, bilgi ve becerisi daha gelişmiş kişilerle çalışacaksınız demektir.

Kişilerin yüksek performansında ve işletmeye bağlılığında rol oynayan çok değerli bir etken vardır. O da güvendir. Yetki devri, elemanınıza güvendiğinizi gösterir. Eğer size güveniliyorsa bu performansınızı ve de işletmeye olan bağlılığınızı artırır. Çünkü size güvenilen yeri, siz de kendi malınız gibi benimsersiniz.

Çocukluk yıllarımda gördüğüm motosiklet cambazlarını hatırlarım. Dikey bir silindirin iç çeperinde motosikletle dolaşırlar ve de düşmezler. Bunu hızlarına borçludurlar. Hızın yarattığı merkez-kaç kuvveti ile silindirin dikey yüzeyinde tutunurlar. Aslında iş dünyasında bu motosiklet cambazlığının değişik türlerini yaşarız. Tutunabilmemiz için belli bir hızın altına düşmememiz gerekir. Ve de bu kritik hız her geçen gün artmaktadır. Çünkü devrimiz, hız devridir. İşte ancak yetki devretme sayesinde işletmelerde bu kritik hızı yakalamak ve aşmak mümkündür.

Sonuç

Bir yönetici olarak cebinizde ve kafanızda taşıdığınız anahtarları gözden geçiriniz. Hangi anahtarların sizde kalması, hangilerinin kalmaması gerektiğini değerlendiriniz. Gereksizlerden kurtulunuz. Astlarınıza yetki devrediniz.

Eğer Michael Dell soda makinesinin anahtarını birisine vermese idi belki de hala o anahtarı taşıyor olacaktı. Ama sadece o ve benzeri büyüklükteki anahtarları. Bugünkü koca Dell imparatorluğunun kapısının anahtarını değil...

Neyi ariyorsan sen O'sundur

"Neyi ariyorsan sen O''sundur" der Mevlana..Zulmun pesindeysen zalimsin,aski ariyorsan asik.... Elinden tuttugumuz her sevgili,bizi surukleyip,kendi ic dunyamizin derinliklerinde bir kesif gezisine cikarir. Her iliski, benligimizde bir kazidir aslinda,her sevda ruhumuzun bir baska yuzu... Her askta kendimizi arariz, o yuzden bulduklarimiz benzerimizdir. Resimlerini yan yana koyun sevdiklerinizin ve dikkatle bakin yuzlerine,onlarin suretlerinden kendi yuzunuz bakacaktir size...', 'Ask denilen kaleydoskobun buzlu camina gozunuzu dayadiginizda,binbir cam rengarenk isiklar sacarak dondugunde, her seferinde bambaska sekiller ordugunu gorursunuz. Her camda,farkli bir renginiz vardir;her sekilde sizden bir parca...

Asklariniz hulasanizdir. Sevdiginiz her adam,begendiginiz her kadin farkli ruh hallerinizi ele verir; arada bir cevirdiniz mi kaleydoskobu, cam paralar yer degistirip yeni sekiller alir; hepsi siz... Sevgilinizin gozlerindeki dolunay,sizdeki isigin yansimasidir aslinda;dilindeki sizin ilhaminiz,tenindeki sizin yansimanizdir. Yoksa hala bir sevdiginiz, o henuz kendinizi bulamadiginizdandir... Ask,narsizmdir. Sevda, cevrildikce icinizin farkli isiklarini yakan eglenceli bir kaleydoskop gibi basimizi donduruyor. Ve biz,hep bahari takip ederek dunyayi gezen bir gezgin gibi icimizdeki eski baharlari ariyoruz.

Narcissusu''u bilirsiniz; Oyle heybetli ve guzelmis ki,bakmaya dayanazmazmis kendine... Gun boyu ayna karsisina gecip kara gozlerini,incecik burnunu,dar kalcalarini,kivircik saclarini seyredermis hayran hayran... Bir gun irmak kenarinda gezinirken, sudaki yansimasina ilismis gozu.Uzanip,iyice bakmak istemis.Tam gordugunde kendisini dengesini kaybedip dusuvermis irmaga,kapilip gitmis suya... Yeryuzunun en guzel insaninin oldugunu duyan Tanri, unutulmamasi icin O''nu her bahar acan guzel kokulu bir cicege donusturmus,Narcissus, nergis olmus.

Kissadan hisse,benden size tavsiye, taze bir nergis verin bugun sevgilinize... Sonra da,nerede baharsa mevsim,rotasini oraya cevirip icinizdeki eski baharlara kosan bir gezgin gibi "Bahar getirdim sana" deyin.

Baharin elinizde oldugunu unutmadan..Gozlerindeki irmaga baktiginizda kendinizi goreceksiniz; dikkat edin de hayran olup dusmeyin... Dusup bahar kokulu bir cicege donusmeyin...

Can DUNDAR

Wednesday, November 15, 2006

Kader Katsayısı Nedir?

Bu sayi var olusunuzun gerisindeki amac ve ozellikleri belirliyor.Icinizde sakli olan ozellikler, dusunce biciminiz,kisiliginiz ve yasamdaki amaciniz gizli bu sayi da dogumdan olume kadar bu sayinin isiginda yolunuzu cizeceksiniz.

Kader Sayınızı Nasıl Bulacaksınız ?

Yasam carkinizin kader sayisini bulmak icin dogdugunuz ayin degeriyle dogum gunu ve yilinin sayilarini yan yana toplamaniz gerekiyor.Ayların sayı
degerleri:

Ocak....................................1
Subat...................................2
Mart....................................3
Nisan...................................4
Mayis..................................5
Haziran................................6
Temmuz...............................7
Ağustos................................8
Eylul.....................................9
Ekim.....................................1
Kasim...................................2
Aralik...................................3 Sıra kader sayınızı bulmaya geldi.

Tablodan dogdugunuzun ayın değerini bulup gün ve yil ile birlikte toplayin.

Örnegin; 3 Nisan 1964 'te dogmussaniz;
3 + 4 + 1964=1971

1+9+7+1=18 > 1+8=9

Kader sayınız: 9



Kader Sayısı 1

"ÖNCÜ" Öncü, lider, yol gosterici ve planlayicisiniz. Gercekten guclu bir kisiliginiz var. Yeriniz kaptan kosku. Baskalarina boyun egmek sizin icin yabanci bir kavram. Son derece yaratici ve yeteneklisiniz.Dusuncelerinizi bir an evvel yasama gecirmek, gerceklestirmek icin gerekli olan mucadeleci ruhu sizde mevcut. Yukselme hirsi ise yasaminizin temelini olusturuyor. Arzu ettiginiz basariya ulasmak icin yilmadan calisiyorsunuz.Yoneticilik yeteneginiz oldugu icin Olaylara hemen hakimolabiliyorsunuz.Yasamin her alaninda bu yeteneginiz gecerli.
Kararlilik, guc ve irade hirsinizin Araclari. Ve siz bu araclari Buyuk bir beceri ile kullaniyorsunuz. Zaman zaman bu Niteliklerin olumsuz yonlerini sergilediginiz oluyor.Boyle durumlarda son derece saldirgan olabiliyorsunuz.
Oysa istediginizi elde etmenin yolu iliskilerinizde inceligi elden birakmadan halletmek.Bazen elestiren ve emreden oluyorsunuz ama size elestiri yapildiginda kahroluyorsunuz.Aslinda son derece hassas bir kalbiniz var.Bu durumda kalbinizin sesini dinleyin.Kisa zamanda hem liderliginizi hemde dostlarinizi yeniden kazanirsiniz.

Kader Sayısı 2

"YARDIMCI" Sizi baskalarindan ayiran iki yonunuz var. Taktik ve insan iliskilerinde gosterdiginiz ustalik ve beceri ile ustesinden gelemeyeceginiz hic bir sey yok.Yasaminizdaki anahtar kelime isbirligi. Uyumsuzluk ve tartismali konular sisteminizi hemen etkiliyor. Bu yuzden basiniza boyle bir sey geldiginde butun gucunuzle durumu duzeltmeye calisiyorsunuz. Zarif bir insansiniz bunun yani sira baskalarini da cok dusunuyorsunuz kirmamaya calisiyorsunuz. Bu yuzden cevrenizden dostlariniz hic eksik olmuyor. Kader Carkinin diger sayilarindan daha mucadeleci bir ruha sahipsiniz ( 9'dan sonra ). Ancak yasamin guzel zevklerinden hic mahrum kalmiyorsunuz. 2 rakami toparlayiciligin sayisidir. Ruhunuzun birlestirici yonunu alevlendiriyor.
Mutluluguzun temel kosulu ise uyum yaptiginiz hersey de sanki bir sihir var.Cunku bir kavrami ele alip onun icini doldurmakta ustunuze yok.
Baskalarinin yardima ihtiyaci oldugunda ortaya cikiyorsunuz ama gerektiginde hic kimsenin yardimi olmadan isinizi kendi basiniza halledebiliyorsunuz.

Kader Sayısı 3

"SECICI" Orgutlenme yetenegi ve yoneticilik sizde toplaniyor. Becerikli bir insansiniz bu ozelliginiz sayesinde basari ve mutluluk dolu bir yasam sizi bekliyor Insanin dogasini ve zaaflarini iyi bildiginiz icin insanligi duzeltmek amacina yonelik meslekler seciyorsunuz. Aslinda cok bagislayici ve halden anlayici bir insansiniz. Otorite en onemli silahiniz. Yonetici olarak girdiginiz her yerde bu silahi kullaniyorsunuz. Ne kadar buyuk bir toplulukla calisirsaniz basariniz ve kazancinizda o derece buyuk olacaktir.
Endustri, sirket ve orgutlerde yonetici yeteneklerinizi en iyi sekilde kullanabilirsiniz. Cok cesur bir insansiniz. Amaclariniz ve yapmaniz gerekenleri cok iyi biliyorsunuz. Amaciniz herkesin hareket ozgurlugunden faydalanmasini saglamak. Ama bu da size gore belli bir disiplin icinde olmali. Kendi ozgurlugunuz icin baskalarini incitmekten hoslanmiyorsunuz.
Dogal olarak baskalarinin da bunu size yapmasina izin vermiyorsunuz.

Kader Sayısı 4

"DUVARCI" Yasam carkinizin sayisi kareyi simgeliyor. Bu adalet ve esitlik demektir.Siz ise bu karenin tam ortasinda dort tarafiniz cevrili oldugu icin kipirdayamiyorsunuz. Biraz da hareket ve renk lazim degil mi hayatinizda?
Sadece yukariya dogru gelisebiliyorsunuz. Kare yasamin tum pratik yonlerini temsil ediyor. Ama olaylara degisik acilardan bakmayi basaramiyorsunuz.
Yasam carkina gelecekte olacak iyi seylerin temeli diye de bakabilirsiniz.
Sabirli ve sebatli birisiniz calismaya her an hazirsiniz. Aynen bir duvar ustasi gibi araclariniz mantik ve yontemdir. Sizin icin belirli kaliplar var, onlarin disina cikmayi ise hic akliniza getirmiyorsunuz. Sadik ve guvenilir bir kisisiniz. Ancak muhafazakarlik sizi kisitliyor.
Ayrintilar ise sizin bazi cabalarinizin sonuclanmasini engelliyor. Kendi fikirlerinizi baskalarina zorla kabul ettirmeye calismazsaniz ilerlemeniz daha kolay olacaktir. Bir sanatcinin yada mimarin size kavram olarak sundugu bicimi tum ayrintilari ile gozunuzde canlandirabilirsiniz. Bundan sonra da kendi pratik yaklasiminizla projeyi kagida dokebilirsiniz. Kimse sizin icin gorev ve sorumluluklardan kaciyor diyemez cunku nerede guvene ihtiyac varsa orada sizi buluyorlar.

KaderSayısı 5
"YAZICI" Dogustan Merkur ozellikleriniz var. Enerji canlisiniz. Ince bir zekanizin yani sira iyimser bir kisiliginiz var. Yasam sizin icin cesaret gerektiren bir macera. Eglenmesini dahasi yasamasini cok iyi biliyorsunuz.
Yasamin degiskenligi sizin degisik ve cesitlilige olan duskunlugunuzle tam bir uyum icinde oldugundan yasama rahatlikla ayak uydurabilirsiniz. Dunyanin merkezi olmaktan hoslaniyorsunuz. Ama olmadiginizi bir turlu kabul etmek istemiyorsunuz. Ozgurlugunuze cok duskunsunuz. Ve hic bir seyin sizi ozgurlugunuzden alikoymasina izin vermiyorsunuz. Sozcukleri kullanmada cok basarilisiniz. Bundan dolayi konusmaya dayali mesleklerde cok basarili olursunuz. Eglence ve yazin dunyasinda bir yildiz gibi parlayabilirsiniz.Ancak ustun konusma yeteneginiz bazen sorunlarada yol acabilir. Bilmediginiz konulara dalarak mahcup olabilirsiniz. Degisken bir karakteriniz var. Bu kotu bir ozellik degil. Kimileri icin bir zevk de denilebilir. Size gore akilli insan zamana ayak uydurmak zorundadir.Ihtiyaclarinizin neler oldugunu biliyor ve bu ugurda yapmaniz gerekenlerden kacmiyorsunuz. Sizin icin mutluluga giden yol buradan geciyor.
Her ne pahasina olursa olsun almak. Mutluluk kendinizi ifade etmek ve basariya ulasmaktir.

Kader Sayısı 6

"OGRETMEN" Sizin dunyanizin yoneticisi asktir. Aslinda kime asik oldugunuzun cok da onemi yoktur. Ve evrendeki goreviniz bu Felsefiyi ogretmektir.
Amaciniz ise baskalarina yardim etmektir. Aska ve ilgiye olan asiri ihtiyacinizin arkasinda kendinize olan guvensizliginiz yatar. Ailede gerceklestirdiginiz huzuru, cevrenize sonrada tum dunyaya yaymak amaclarin en onemlisi. Kabaliga, bayaliga asla tahammul edemiyorsunuz. Ikili iliskiler tercihiniz. Kalabalikta kendinizi savunmasiz hissediyorsunuz. Muzikten, guzel sanatlardan anliyorsunuz. Yasamin guzelliklerine olan sevginizi bu alanlarda uzmanlasarak dile getiriyorsunuz. Kendinizden cok baskalarini dusunme ozelliginiz, sizi genclerin danismani, yaslilarin sirdasi ve dunyanin ogretmeni yapiyor. Cok ender elestiriyorsunuz. Aslinda sizi rahatsiz eden cok az sey var. Yaninizda sevgiliniz olsun yeter.
Gorevlerinizin size yukledigi sorumluluk aslinda gorundugunden de agir.
Ancak bu agir gorevlerin onemini gayet iyi biliyorsunuz. Yasamdaki gorevlerinizi yerine getirerek buyuk mutluluga ulasabilirsiniz.
Kader Sayısı 7

"MiSTiK" Gozlemci bir yapiya sahipsiniz herseyin ardindaki nedeni aramaniz en buyuk ozelliginiz. Yuzeysel hic bir sey sizi tatmin etmiyor. Tersine merakinizi korukluyor. Mistik konulari, yeni ve eski ilim alanlari ilginizi fazla cekiyor. Tipki bir doktor gibisiniz. Sorunlu insanlar aradiklari huzuru sizde buluyor. Sizin elinizde adeta sihirli bir guc var. Mesafeli tavriniz sizi diger insanlardan ayiriyor. Ancak yasamin derinliklerine inenler sizi anlayabilir,suskun donemlerinize bir anlam verebilir. Nitekim zaman zaman boyle manasizca icinize kapandiginiz oluyor. Insanlar ilk tanisdiklarinda sizden cekiniyor. Dogustan itibarlisiniz adeta. Yeriniz ne olursa olsun daima ilgi uyandiriyorsunuz. Felsefi ve kulturel konulara ilginiz buyuk. Ancak tam olarak cozebilmiz degilsiniz. Muzik yazmak, kesifler yapmak yaraticiliginizi kullanabileceginiz alanlardan. Sizin icin sanatcilarin eserlerinden yararlanmadan yasamak yasamak degil. Bazen yasam sizin icin bir dus kirikligi olsada daha ogreneceginiz cok sey var. Genelde karamsar ve suskun bir yapiya sahipsiniz.Yalniz da yasamayi basarabilecek nadir kisilerdensiniz. Hayat konusunda bazen umutsuzluga dustugunuz de oluyor. Ancak felsefi bakis aciniz yasamin nereden kaynakladigini ortaya cikaracak kudrette.

Kader Sayısı 8
"SANATCI" Herseyi net olarak ifade etme yetenegine hatta herseyi net olarak hissetme yetenegine sahip olmasanizda, zekanin yasaminizda buyuk bir onemi var. Cok cesitli konulardan zevk aliyorsunuz. Zamaninizi buyuk kismini da hayallere ayiriyorsunuz. Fakat yasamin salt eglence olmadiginin farkindasiniz. Cok yonlu olmak en buyuk ozelliginiz. Cok ve cesitli yetenekleriniz var. Cabuk kavramak da bunlardan biri. Fakat insanlar hakkinda kolay yanilgiya dusuyor, gercek yuzlerini cok gec farkedebiliyorsunuz. Bilgiye aninda ulasmanin yollarini biliyorsunuz. Ancak bilime yeteneginiz ve duskunlugunuz fazla degil. Cunku zamaninizin cogunu gercek bir bilim adami gibi bilime adamak yerine daha sanatsal ve sportif faaliyetlerden hoslaniyorsunuz. Hossohbet ve eglencelisiniz. Bu ozellikleriniz de kolay arkadas edinmenizi sagliyor. Pek cok insan sizi seviyor ama sizi gercekten anlayan cok az insan oluyor. Bunun sebebi karmakarisik ruhunuzun derinliklerine inebilmeyi cok az kisinin basarabilmesi. Ugrastiginiz size zevk veren konulardan cabuk bikiyorsunuz.
Olaylari genelde oldugu gibi kabulleniyorsunuz.Yani fazla dert edinmiyorsunuz.
Zaten mucadele etmekten de hoslanmiyor cabuk pes ediyorsunuz. Kivrak zekaya sahip oldugunuzdan baskalarini acimasizca elestirmek ten kacinmiyorsunuz.
Sozcukleri kullanmadaki yeteneginiz iyi bir elestirmen, yazar, konusmaci, ya da sunucu olmanizi saglayabilir. Sevgisiz yasamayan bir insansiniz. bu yuzden sizi seven ve anlayan biriyle birlikte olmadikca mutlu olmaniz mumkun degil.

Kader Sayısı 9
"METAFIZIKCI" Yasaminiz, perdenin gerisindeki esrari, ruhun ve gizli ilmin ardindaki anlami cozmekle geciyor. Yasaminizin amaci gercegi yalnizca gercegi ogrenmek Bu konuda cok basarili oldugunuz da bir gercek. İnsanlari tanimak icin genellikle 5 dk. gozlemlemeniz yeterli. Hayati seviyor fakat cok az kisiyi sevmeye deger buluyorsunuz. Hayatinizin her alaninda comert ve kusursuz olmak istiyorsunuz. Karsinizdakilerin de en az sizin kadar kusursuz ve guvenilir olmasini bekliyor, bu yuzden zaman zaman cok aci cekiyorsunuz.
Cok guclusunuz fakat cabuk incinen altin bir kalbe sahibisiniz. Cok az insana gercek sizi tanima firsati veriyor, onlara da fazlaca deger veriyorsunuz. Psikolojik olaylari anlama yeteneginiz muazzam. Ancak sizin disinizda gelisen olaylar sizi ve ruh halinizi fazlasiyla etkiliyor.Bagimsizliginiza ve ozgurlugunuze duskunsunuz . Yine de sevgiyi herseyin ustunde tutuyorsunuz. Hayatiniz karisikliklari cozmek uzerine kurulu oldugu icin mucadele etmekten yorulmuyorsunuz. Hemen her seviyeden insanla anlasma yetenegine ve sonsuz sabra sahipsiniz. Insanlarin ihtiyaclarini onlar soylemeden anliyor ve yardimlarina kosuyorsunuz. Cok iyi bir dinleyici, gozlemci ve yol gostericisiniz bu yuzden iyi bir psikolog veya konusmaci olabilirsiniz.

İki Çocuk

Bir yaz günü, plajda oturuyor, kumlarla oynayan iki çocuğu seyrediyordum.

Her ikisi de, deniz kıyısında, kapılarıyla, kuleleriyle, tünelleriyle kocaman bir kale yapmak için beraberce harıl harıl çalışıyorlardı. Kale neredeyse tamamlanmışken, büyük bir dalga gelip kaleyi bozdu. Her şey,bir anda ıslak bir kum yığınına dönüşmüştü.', 'Bütün uğraşlarının bir anda gözlerinin önünde yok olduğunu gören çocukların göz yaşlarına boğulmalarını bekliyordum. Ama çocuklar beni şaşırttı. Ağlamak yerine, ikisi de kalkıp el ele tutuştular ve gülerek kıyıdan biraz daha uzaklaşıp Yeni bir kale yapmaya giriştiler.

Çocukların, o anda bana önemli bir ders öğrettiklerini fark ettim.

Yaşamımızdaki her şey, yaratmak için üstünde çok zaman ve enerji sarf ettiğimiz her karmaşık yapı, aslında kumdan yapılmışlardır. Sadece başka insanlarla kurduğumuz ilişkiler ayakta sağlam kalabilir. Er ya da geç, bir dalga gelip, kurmak için yoğun çaba sarf ettiğimiz çalışmaları anında yıkabilir. Böyle bir durum karşısında, sadece yanında tutacak bir eli olan insan gülümseyebilir....

Rabi Harold Kushner

Kendimizi Geliştirmek

Bir ormandaki iki kişi ağaç kesiyormuş. Birini adam sabahları erken kalkıyor, ağaç kesmeye başlıyor, bir ağaç devrilirken hemen diğerine geçiyormuş. Gün boyu ne dinleniyor, ne öğle yemeği için kendine vakit ayırıyormuş. Akşamları da arkadaşlarından birkaç saat sonra ağaç kesmeyi bırakıyormuş. İkinci adam ise arada bir dinleniyor ve hava kararmaya başladığında evine dönüyormuş. Bir hafta boyunca bu tempoda çalıştıktan sonra ne kadar ağaç kestiklerini saymaya başlamışlar.', 'Sonuç: İkinci adam daha fazla ağaç kesmiş. Birinci adam öfkeleniş:

“Bu nasıl olabilir: Ben daha çok çalıştım Senden daha erken işe başladım, senden daha geç birdim. Ama sen daha fazla ağaç kestin. Bu işin sırrı ne?”

İkinci adam tebessümle yanıt vermiş:

“Ortada bir sır yok. Sen durmaksızın çalışırken, ben arada bir dinlenip baltamı biliyordum. Keskin baltayla, daha az çabayla daha çok ağaç kesilir.”

Kendimizi geliştirmek, baltamızı bilemektir. Kendimize zaman ayırıp, yaşamımızı objektif bir bakışla gözden geçirmektir. Zayıf bulduğumuz alanlarımızı geliştirmek için çaba göstermektir. Bu, zihnimizin, ruhumuzun, karakterimizin güçlenmesi için olmazsa olmaz bir koşuldur.

Delfi’deki ünlü tapınaktaki Sokrat’ın şu sözü alır:

“İnsan, kendini tanı!”

Kendimizi tanımak, şu anda olduğumuz noktayla olmak istediğimiz nokta arasındaki yoldur. Kendini tanımak, kendimizi nasıl gördüğümüz ile başkalarının bizi nasıl gördüğü arasında açıklık olmaması anlamına gelir. Bireysel ve iş yaşamımızda başarılı, mutlu ve doyumlu olmak istiyorsak, baltamızı bilemek için kendimize zaman ayırmalıyız.

İşte tartışma.....

kadın: kişiliğimiz kullandığımız arabanın beygir gücü ile doğru orantılı
olarak değişmiyor

erkek: sizin kişiliğiniz beraber olduğunuz erkeğin cüzdan gücü ile
değişiyor

kadın: kırzmızı ışıkta yanımızdaki arabanın bizden önce çıkması yada bir
aracın bizi sollaması hiçbirşey ifade etmez

erkek: bizim için de çevremizde diğer hemcinsimizin sahip olduğu
mücevherat veya üzerindeki pahalı giysi hiçbirşey ifade etmez', 'kadın: kas olacak diye bir zorunluluğumuz yok

erkek: selülitler olmayacak gibi bir zorunluluğunuz var ama...

kadın: aşık oluyoruz.... korkmadan.

erkek: biz de oluyoruz.... azıcık ödümüz patlıyor ama sebep olanlar
utansin

kadın: evde, banyoda, kıl-tüy dökmeyiz.

erkek: küvetteki, lavabodaki, yatakdaki ve yemekteki saçların çoğu size ait.

kadın: her sabah tıraş olmak zorunda değiliz.

erkek: valla ben tıraş olmayı ağda yaptırmaya tercih ederim şahsen.

kadın: biribirimizin ağzını yüzünü kırdığımız sporlar yapmıyoruz.

erkek: vahşi bakışlarla birbirinizin gözünü oyduğunuz kıskançlık, haset, çekememe sporlarıyla yeterin ce uğraşıyorsunuz.

kadın: hiç iki kadının silahla oynarken birbirini vurduğunu duydunuzmu?.

erkek: hiç iki erkeğin "aman tanrım benim elbisemin aynısını giymiş" diye mahvolduğunu duydunuz mu?

kadın: horlamıyoruz

erkek: halt etmişsiniz, hatta hıçkırmıyor, geğirmiyor ve hapşurmuyorsunuz da. yoksa siz insan değilmisiniz?? size afrodit diyebilirmiyim :))

kadın: az bildiğimiz bir şey üzerinde çok fazla konuşabiliriz.

erkek: yani çok konuşup hiç bir şey söylemezsiniz

kadın: birbirimize eşek şakaları yapma adetimiz yoktur.

erkek: çevrenizde ki diğer hatunlar hakkında senaryo dedikodular üretme alışkanlığınız var ama

kadın:tükürmeyİz

erkek: kiritmayiz!!

kadın: sanat eserlerinin % 90''ı kadınlardan esinlenilmişdir.

erkek: sanat eserlerinin % 90''ı erkekler tarafından yapılmışdır.

kadın: uzağa işeme, uzağa tükürme, yüksek sesle geğirme gibi aptalca karizma krikolarımız yok

erkek: ortamın en güzeli olma, en zayıf olma, en pahalı giyineni olma, en zengin kocayı bulma gibi krikolarınız var ama

kadın: askere gitmiyoruz

erkek: hamile kalmıyoruz

kadın: kol saatimiz de aynı zaman da hesap makinası, takometre, barometre, termometre ve radyo olması gerekmiyor.

erkek: çantamızda ruj, allık, pudra, yedek çorap,ıslak mendil, vs taşımamız gerekmiyor.

kadın:doğum günü evlilik yıldönümü gibi özel günleri parmağımıza kırmızı iplik bağlamadan da hatırlayabiliyoruz

erkek: ütüyü fişde, yemeği ocakta,arabanın anahtarını kontakda unutmuyoruz. bunlar daha faydalı.....

kadın: ortalıkta alakasız hertürlü nesne ve sözcükten cinsel çağrışımlar çıkarıp günün yarısını seks düşünerek geçirmeyiz...

erkek: valla geyik olsun diye yapıyoruz. hem siz günün yarısını güzelleşmeğe çalışarak geçiriyorsunuz. hangi amaçla : ))

kadın: kel olmuyoruz (puhahaha)

erkek: ama göğüsleriniz sarkiyor!!!

KARMA FELSEFESİ – 2

KARMA BATI UYGULAMASI İLE BİR DOĞU GELENEĞİ

Bireysel bir ruhun (veya şuuraltının) daha önce var olduğu inancı birçok dla anılmıştır. Bu mekanizmayı tarif etmek için kullanılanlar arasında metampsikoz, transmigrasyon (ruh göçü), reenkarnasyon, tekrardoğuş, genedoğum ve yeniden bedenlenme sayılabilir. Karma, tam olarak fiil anlamına gelen Sanskritçe bir kelimedir. (sanskritçe, i. ö. 1500 lere dayanan, kadim bir Hint-Avrupa yazı dilidir.) Karma, tekrardoğuşa yol açan kudrettir., 'Kader, karma için bir eşanlamlı sözcük olabilir. Herhangi bir hayatta, o ve ardılı reenkarnasyonlarda (hayat sürelerinde) gelişecek olan kişiliğin tohumlarını ekeriz. Yani karma tekrardoğuş sayesinde iş gören bir mekanizmadır. Bu ikisi birlikte düşünülmelidir.

Karmanın temel kanunu etki ve tepki veya sebep ve sonuçtur. Bu "başkalarına nasıl davranırsan, sana da öyle davranılacaktır" yolundaki Hristiyan (ve diğer tüm dinlerin) felsefesine denktir. Bir başkasını esenliği için zararlı veya kötü olabilecek herhangi bir fiil, verilen zarar uygun oranda geri dönecektir. Karmanın temel ilkelerinden biri, her ruhun (varlığın) hür irade sahibi olduğudur. Her zaman seçme özgürlüğü mevcuttur. Her ruh, karmik derslerin öğrenilmesi için gerekli olan biyolojik kalıtım ve fiziksel ortamı sağlayabilecek ebeveyne çekilir. Psişik, genetik, hatalarımızın karakterlerini belirlemede biyolojik genetikten çok daha önemlidir. Ek olarak, varlığın tüm ders ve fiilleri, her bir yeni hayat süresini belirlemede kullanılmak üzere Akaşik kayıtlarında kaydedilir. Bu kayıtlar, geçmiş, şimdi ve gelecek yaşamlarımızın genel toplamıdır ve şuuraltımıza toplanmıştır.

Bütün karmik çember boyunca bir telafi kanunu hüküm sürer. Bu kanun bir varlığın, önceki bedenlerinde edinmiş olduklarını, bir hayat süresince kullanabilmesini sağlar.

Çoğunlukla insanlar karmaları sebebiyle herhangi bir şeyi yapmadıklarını söyleyeceklerdir. Bu durumda karma, bir koltuk değneği olarak kullanılmaktadır. Karma ne ödüllendirir ne de cezalandırır. Bu evrensel sebep ve sonuç kanunu, tüm fiilere anlam vermektedir. Hiç bir şey şans eseri oluşmaz. Ancak cehalet ve suistimal yoluyla karma; tahribat, acı, üzüntü ve ıstırap olarak sonuçlanır.

Ruhgöçü kavramı Doğulu karmik düşüncede vardır. Ruhgöçü;insan ruhunun mineral aleminden alt hayvanlara ve en sonunda insana doğru yol alışıdır. Batılı karmik takipçilerinin çoğunluğu gibi birçok Doğu filozofu bu kavramı reddeder. Ruhgöçünü kabul edenler bile insan formu birkez kazanıldıktan sonra alt hayvan formuna geri dönmenin imkansız olduğunun hissettirmektedir. Ben şahsen ruhgöçünü kabul etmiyorum ve şahsen yapmış olduğum 25. 000 regresyon progresyon da insan olmayan bir mevcudiyet ortaya çıkmamıştır. Kadim zamanlardan beri her kültür, karma fikrini öyle ya da böyle bir biçimde kabul etmiştir. Şimdi karmanın kökenini doğudan batıya doğru izleyeceğiz. Daha sonra fenomenle ilgili geçerli bazı populer izahlar sunacağım.

Önemli olan nelere deger verdigin

Bir gun new yorkta bir grup is arkadasi yemek molasinda disariya cikarlar. Gruptan biri kizilderilidir. Yolda yururken insan kalabaligi siren sesleri araclarin korna sesleri yolda calismayapan iscilerin araclarinin cikardigi gurultu arasinda ilerlerken kizildereli kulagina cir cir bocegi sesinin geldigini soyler ve aranmaya baslar. Arkadaslari bu gurultunun arasinda bu sesi duyamayacagini kendisinin oyle zannettigini soyleyip yollarina devam ederler. Aralarindan bir tanesi inanmasa da onunla birlikte aramaya devam eder.

Kizildereli caddenin karsisina dogru yurur. ', 'Arkadasi da arkasindan takip eder ve o binalarin arasinda bir kac tutam yesilligin arasinda gercekten bir cir cir bocegi bulurlar. Arkadasi kizildereliye:

Senin insan ustu guclerin var. Bu sesi nasil duydun? diye sorar.

Kizildereli ise bu sesi duymak icin insanustu guclere sahip olmaya gerek olmadigini soyleyerek arkadasina kendisini izlemesini soyler. Kaldirima gecerler ve kizildereli cebinden cikardigi bozuk parayi kaldirima atar. Bir cok insan bozuk para sesinin geldigi yone dogru, acaba kendi ceplerinden düsen bir para olup olmadigni kontrol etmek için bakar. Kizildereli arkadasina donerek;

Gordun mu ? Önemli olan nelere deger verdigin ve neleri onemsedigine baglidir. Herseyi ona gore duyar, gorur ve hissedersin, der.

BANA AŞK BORÇLUSUN

Adam genç kadına seslendi:
Bana gözyaşı borcun var!
Genç kadın sordu:
Nasıl öderim?
Adam gözlerini kırptı:
Haydi gülümse!
Gülümsedi genç kadın.
Adam, cebinden mendilini çıkarıp, borcunu sildi.
Ve mendilini özenle katlayıp,
yine kalbinin üzerindeki iç cebine koydu.

Bir demet mor sümbül vardı kadının elinde.
İkisi de bahar kokuyordu...
Biri ilkbahar, diğeri güz.
Adam, seslendi yine:
Bana mutluluk borcun var!
', 'Genç kadın, biraz mahçup, biraz şaşkın sordu:
Nasıl ödeyebilirim?
Heyecanlandı adam:
Haydi yat dizlerime!
Genç kadın bir kedi uysallığında, yattı dizlerine usulca.
Adam, şefkatle saçlarını taramaya başladı kadının.
Saçları, güneşe ve yağmurlara hasret
hiç yaşanmamış baharlara benziyordu.
Çaresizliğini ördü sıra sıra.
Sonra saçının her teline,
mutluluğun çığlıklarını bağladı adam.
Yetmedi, gizli düğüm attı..
Ağladı.


Hava kararmak üzereydi.
Dışarıda yağmur yağıyordu delice.
Adam, sürekli borç defterlerini kurcalıyordu.
Genç kadının gözlerinin içine baktı:
Bana yürek borcun var!
Borcunun farkındaydı sanki genç kadın.
Şaşırmadı:
Bu borcumu nasıl ödeyebilirim?
Adam kollarını uzattı:
Haydi tut ellerimi!
Sümbül kokusu sinmiş ellerini uzattı genç kadın.
Elleri öyle sıcaktı ki,
eriyiverdi bütün borcu avuçlarının içinde.



Genç kadın gitmek üzereydi.
Adam son kez seslendi;
Bana can borcun var!
Kadın irkildi;
Can mı?
Sigarasından derin bir nefes çekti adam;
Evet.. Can borcun var. Sensizlik öldürüyor beni!
Hoşuna gitti sözler kadının:
Peki bu borcumu nasıl tahsil etmeyi düşünüyorsun?
Adam, biraz daha yaklaştı;
Yum gözlerini!
Hiç tereddüt etmeden yumdu gözlerini.
Adam da yumdu gözlerini,
masumca bir öpücük kondurdu kadının titreyen
dudaklarına.
Bu ne şimdi yaptığın ? diyerek çattı kaşlarını kadın...
Adam, pişmanlıkla, memnunluk arasında gidip geldi.
Kekeledi:
Hayat öpücüğüydü!
Kısa bir sessizliğin ardından
bu kez kadın öptü adamı şehvetle...
Adam, şaşırdı;
Ya senin bu yaptığın neydi?
Genç kadın kapıya yöneldi;
Veda öpücüğü!



Kalan borçlarına karşılık,
yürek dolusu çaresizlik ve bir de
mor sümbüllerini
masanın üzerine rehin bırakıp gitti genç kadın.
Adam koştu peşinden sümbülleri geri verdi kadına:
Ne olur iyi bak umut çiçeklerime solmasınlar...
Genç kadın sümbülleri aldı:
Merak etme günaşırı sularım çiçeklerini!
Adam sevindi:
Güneşe, suya gerek yok. Gülümse yeter!
Kadın, gözden kaybolurken haykırdı adam:
Umutlarımı kefil yaptım.
Unutma, bana aşk borçlusun!
Haykırışı yağmura karıştı,
kadın yağmuru hissetmeyen kalabalığa.

Sunday, November 12, 2006

‘Bizde neden büyük adam yok?

Cemil Meriç’e sorulan soru, bir mekan karmaşasının ne kadar belirginlik kazandığının çarpıcı örneğidir. ‘Bizde neden büyük adam yok?’ diye sorarlar üstada.

Derin yırtığın farkına varan Meriç, elindeki iğneye ipi geçirir ve büyük terziliğini gösterir: “Bizde” der, “büyük adam olmaz, insan- ı kâmil olur. İslam’da büyük adam yok.”

Her mekan kendi bilgesini kendine özgü şekillendirir. Her dinin, bir mekanı kendine başlangıç yapmış olmasını tesadüfle izah edemeyiz. Her din bir mekana hasrettir, her mekan da bir dine. Mü’min Doğu, kendi mekanını âlimle şereflendirir. Her âlim de insan-ı kâmil’in yaşadığı mekana hasret duyar

Mekan; kalptir, akıldır, zihindir. Sürgün edilenin her şeyden önce iç dünyası boşlukta kalır. Sürgünlük, gerçek anlamda bir mekan kaybıdır. Sürgün, eğer yeniden toprağına kavuşamazsa sadece toprağını değil zihnini de kaybeder.

Batı’nın ‘büyük adam’ı ile Doğu’nun ‘insan-ı kâmil’i arasındaki fark bir ilim ve kavrayış farkıdır. Kelam ilminin ortaya bir tanecik filozof çıkarmamış olması bir aidiyet meselesidir.

Filozof, doğunun topraklarında yeşerecek su bulamaz. Doğu çok kalabalıktır ve bu kalabalığın, ruhunu teskin edecek bilgeye ihtiyacı vardır. Oysa filozofun kimsesi yoktur. Büyüklüğünü biraz da buradan alır. Tek oluş (kalış), bir zihin meselesidir. Filozof, insanlığı yukarıdan seyreder ve müdahaleden her zaman kaçınır. Çünkü o, insan güruhunu, bir çok yönden, kendi içinde imha etmiştir. Sonunda kendini bir elektrik direğine asmaktan çekinmez. Hem çekinmez, hem de bu asılıştan bir ima yaratır.

Hiçbir filozof düşünürken şiirin kudretine teslim olmaz. Şiirin ‘teslimiyet’ ya da ‘kendini unutma’ talebine filozof zihinsel arayışlarındaki hareket ile cevap verir. Çünkü, düşünme anında filozofun zekasında şiir olana karşı bir isyan vardır. Bir çok felsefi metinle şiir arasındaki şaşırtıcı yakınlığın felsefe lehine sonuçlanmış olması, filozofun kendi ‘ben’ine bir isyanıdır. İsyanın diğer yanında hayranlık yer alır. Filozofların şairlere ilgisinde genellikle hayranlığın payı vardır. Martin Heidegger’in Hölderlin incelemeleri bir vukufiyet taşımanın ötesinde hayranlığın izleriyle doludur. Gaston Bachelard’ın şiire ve şairlere ilgisi de yine hayranlıktan çok pay taşır. Öyle ki Bachelard, Mekanın Poetikası’nda şu cümleyi kurmaktan çekinmez: “Şairleri okusalardı, filozoflar ne çok şey öğrenirlerdi!”

Felsefenin şiirle ilişkisinde her zaman bir Promete’lik vardır. Felsefi metinlerin çoğu, şiirin ateşini çalmıştır. Halbuki şiirin barındırdığı felsefe kendi ışığını kendinden alır. Şair, ateşin yurduna uğramış olmanın izlerini taşır. Bir tarafı yanıktır. Biraz da bu nedenledir ki lirizm, şiirin odağında yer alır. Oysa felsefi metinler lirik olanı bile isteye dışarıda bırakırlar. Filozofun dimağı lirik olana meylettikçe tatsızlaşır ve aklının iktidarına tuzaklar kurmaya başlar.

Filozofu şaire hayran bırakan etkenin üzerinde düşünmek bize bir çok noktada açılımlar sağlayabilir. Etik, estetik, trajik v.s kavramlarını bize tanımlamak gayretindeki filozofun, bu kavramların temsil ettiği durumları bir şiir içine sığdıran şaire hayran kalması ‘duyma’ ile ‘yorumlama yeteneği’ arasındaki hayati farkın bir sonucudur belki de.

Bizim tarihimiz ise, âlimle şair arasında bir hayranlık bağından çok bir özdeşlik bağını işaret eder. Mümin doğu, âlimle şairin yekvücut olduğu bir mekan tasavvurudur.

Filozofların tarihi, bir bakıma, şairlere hayranlık tarihidir. Âlimlerin tarihi ise çoğu zaman bir şairlik tarihidir. İslam toplumlarında âlim ile şair arasındaki fark belirgin bir ayrıma dayanmaz. Çoğu âlim şairlikten bir pay taşır. Osmanlı şeyhülislamları, o güçlü medeniyetin en âlim insanlarından biri olmakla kalmazlar. Bir çoğu, güçlü şairlerle boy ölçüşecek derecede şiir de yazarlar. Öte yandan divan şairlerinin çoğu şairlik sıfatlarının yanında âlim oluşlarıyla öne çıkarlar. Bâki’nin ya da Şeyh Galib’in aldıkları eğitim onları bir âlim seviyesine çıkaracak düzeydedir. Bilindiği üzere Şeyh Galib, bir mevlevi tekkesi şeyhidir. Yani bir ruh eğitimcisi, toplumun manevi önderlerinden biridir. Bâki ise şeyhülislamlığa aday bir âlimdir.

Doğunun imgesi paradoksal değildir. Mü’min doğu, kendi manevi şeceresini peygamberle nihayetlendirir. Ruhuna atılan çizgilerde manevi şuurun iradesi vardır. Şiirin, etimolojik kökeni içerisinde yer alan şuur, islam medeniyeti söz olduğunda ilahidir. Biraz da bu nedenledir ki, islam âlimlerinin şairle ilişkisi bir hayranlık şeklinde değil bir aynılık şeklinde tezahür eder.

Mevlânâ ve Yunus Emre ise, şair ile insan-ı kâmil’in aynı kişide birleşmesinin en belirgin iki örneğidir. Bu isimlere daha bir çok isim de eklenebilir. Ne ki, yüzlerce yıldır dillerden düşmeyen şiirlerine rağmen onları şairlik sıfatıyla sınırlayamayız. Ne Mevlana’nın ne de Yunus Emre’nin şiirle ilişkisini salt bir şairlik ilişkisi şeklinde düşünemeyiz. Onların şiirle ilişkilerini herhangi bir şairin şiirle ilişkisine benzetmek bir çok yanlışa düşürebilir bizi. İnsan-ı kâmil’in nesneyle ya da olguyla ilişkisini zekadan ve akıldan çok ilahi cezbe yönlendirir. Onun, yaratıcısına yönelişi sürekli bir teslim oluş halinde gerçekleşir. Varoluşlarını belirleyen temel ilişki biçimi budur. Bu nedenle Mevlana’nın “ben şiir yazmıyorum, benim konuşmam budur” demesi son derece doğal ve anlaşılır bir şeydir.
Dehalarındaki parlaklığa rağmen onlara filozof da diyemeyiz. Eğer bir sıfatla anacaksak bu insan-ı kâmil’den başkası olamaz.

Niyaz-ı Mısrî’yi de bir şiir eleştirmeni ya da şiir yorumcusu şeklinde tanımlayamayız. Bu, abes bir tanımlama olur. Onun Yunus Emre şathiyelerine düşmüş olduğu şerh bir metin çözümlemesi değil, bir hâl tezahürüdür.

Şuraya varmak istiyoruz: Her medeniyetin şiirle kurduğu ilişki kendine özgüdür. Doğu’nun ya da İslam medeniyetlerinin şiirle ilişkisi ile Batı’nın şiirle ilişkisi arasında bir nitelik farkı vardır.

Bizde şiir, ilim dairesi içerisinde yer alır. Âlimlerin tasarruf alanı içerisindedir. Gelenek böyle oluşmuştur. Her âlim şairlikten, her şair de âlimlikten pay taşır. Bu sıfatların bugün ayrılık gösteriyor olması modern bir durumdur. Şiire ilişkin yıllardır süren öldü – ölmedi tartışmaları ile son yüzyıl içerisinde şairin portresinin ciddiyetini biraz kaybetmiş olması niçin bu ayrılıktan kaynaklanıyor olmasın! Şairin, bugün, geniş toplum kesimi karşısında saygının nesnesi olmaktan çıkıp, bohem bir kişilik şeklinde algılanmasının gerisinde yatan neden, modern şairle âlim - şair arasındaki farkın oluşturduğu sonuçtur biraz da.

(e-mail: albumvecerceve@yahoo.com)

Yazar : MUSTAFA AYDOĞAN
Kaynak : edebistan.com