Thursday, August 31, 2006

Para, Zevk ve Keyif

Ishak Alaton

İster genç olun ister yaşlı yaşınızla barışık değilseniz ihtiyarsınız demektir. Çok genç ölen yaşlılar olduğu gibi ihtiyar doğanlar da vardır.

Üniversitelerimizde yaptığım söyleşilerde bana en çok para hakkında soru sorulur. Herhalde iş adamı olduğum için. Ben, ''''paranın iki kişiliği vardır'''' derim:', 'Birincisi para bir değiş tokuş aracıdır. Para verip yiyecek,giyecek, ev, bark, hatta sağlık satın alabilirsiniz. Ikincisi ile gelecek korkusunu yenersiniz. ''''Yaşlılığımda çaresiz, muhtaç, perisan kalmam çünkü kötü gün paramı bir kenara ayırdım dersiniz. Ama para ötesi, para-üstü bir konu daha vardır bunu parayla satın alamazsınız.

Bunun adı zevk ve keyiftir. Zevk almak, keyif duymak ancak KÜLTÜR ile mümkündür. Resimden zevk almak için sergiler bedava, müzik, kaset ve diskler üç otuz para. Ayrıca konserler de pahalı değil. Tiyatrolar hamburger fiyatına... Aşk ve sevgi zaten bedelsiz. Güneşin batışından, denizin hışırtısından
ya da bir satranç oyunundan zevk alabiliyorsanız güneşi kaç paraya batırabilirsiniz? Denizi hışırdatmanın fiyatı nedir? Kalenizle bedavaya şah çekebilirsiniz. Yaşlılığınız için biriktireceğiniz kötü gün parası kadar belki ondan da önemli olan bu zevkler ve mutluluklardır.

Bunlara sahip olmak ancak kültürle mümkündür. Para kazanmaya emek verdiğiniz kadar kültür edinmeye de emek verin.

Yaşlılar ölüme daha yakın derler. Ama ölüm nüfus kağıdı sormuyor. Simdiki tutkulu projem, bir ceviz ormanı yetiştirmek. Fidanları dikmeye başladım bile. Ceviz fidanı 8 yıl sonra ağaç olup ceviz verirmiş. Simdi 76 yaşındayım. Yani 84 yaşımda ceviz kıracağım. Bu kez kendi cevizlerimi...

YÜZDE 100 DÜŞÜNCE GÜCÜ


Yazarı : Jack Ensign ADDİNGTON

Yayınevi : RotA

HERŞEY DÜŞÜNCEDE BAŞLAR

Psikojenez: Herşey düşüncede başlar. Bütün herşey düşüncede oluşturulur ve düşüncenin yapıcı sürecinin ürünü olarak gelişir.

Düşünce sonsuzdur: Herşey düşüncenin ürünüdür. Düşünme sonsuzdur.

İnsana hakimiyet verilmiştir: İnsan, evrensel akılla birlikte kendi hayatını kendi oluşturur.', 'Düşünce hem yönetici hem üreticidir: İnsanda iki görünümlü tek bir akıl vardır. Erkek yönetici, dişi yapıcı düşünceyi kullanır.

İnsan onurlandırılmıştır: İnsana hayatına hükmetme fırsatı ve sonsuz kaynakları kullanma fırsatı verilerek onurlandırılmıştır.

Düşünce: Düşündüğüm şeyler zamanla gerçeğe dönüyorsa sadece gerçekleşmesini istediğim şeyleri düşünmeliyim.

KENDİNİ YÖNETMENİN YOLU

Bilinçaltı: Bedenin fonksiyonunun otomatik olarak yürümesini sağlar. İster uyanık ister uyur vaziyette büyük istem dışı hayat sürer.

Bilinçaltı koyulan kurala göre hareket eder: Bilinç emirleri verir ve bilinçaltı da bunu uygular.

Gönüllü hizmetkar: Her emir, her önerme her inanç bilinçaltına kaydolur. Hatta dikkat etmediğimiz şeyler bile kaydedilir, gerektiğinde ortaya çıkar.

Yasalarımızı kendimiz yaparız: Cereyanda kaldım, öyleyse hasta olacağım. Bilinçaltı bunu kaydeder ve bunu diyen hasta olur. Hastalığın sebebi cereyanda kalmak değil cereyanda kalınca hasta olacağına inanmaktır.

Birçok insan kendi kendisini hipnoz eder: İnsanlar gereksiz sınırlamalar yaparak kendilerini hipnotize ederler. Kuralları insan koyar, bilinçaltı da uygular.

Sınırları kaldırma: İnsanlar kendileri için kural ve yasalar koyar, sonrada bunların esiri olup mutsuz olurlar. Düşüncenin değişimi hayatı da değiştirir. İnancınızı değiştirin hayatınız değişsin.

Kendini yönetme: Düşüncelerimi seçme hakkım var. Başkalarının benim hakkım-daki düşünceleri beni bağlamaz. İyilikleri düşünüyorum, iyilikler de beni seçiyor. Korku ve nefret düşüncelerimde yok.

İSTE VE SAHİP OL

Dualarınıza dikkat edin, gerçekleşebilir. Aklınızdan geçen herşey ergeç ortaya çıkar. Kendimizi ne ile ve nasıl tanımlarsak öyle olmaya meylederiz. Düşündüğümüz şey yavaş yavaş bilinçaltında kalıplaşır ve gerçek bir deneyimle kendini gösterir.

Hayat yasalarla yönetilir: Bilinçli olarak düşünülen her düşünce, bilinçaltını etkiler ve bu etki düşüncedeki güç ve arzunun derecesine bağlı oluşarak eyleme dönüşür.

Olumsuz düşüncenin sonucu: Bilinçaltına yanlış emir vermelerle insanlar zor durumda kalır. Renkli mendil gördüğünde burnu şişeceğini düşünen insanın renkli mendil gördüğünde burnu şişer.

Kendini yönetme: Geçmişi siliyorum, gelecek ise benim seçimimi bekliyor. Geçmişteki hatalarımdan dolayı kendimi bağışlıyorum. Geçmişi unutup yeni bir hayata başlıyorum. İstediğim herşeyin olacağına inanıyorum.

KENDİNİZ OLMA CESARETİNİ GÖSTERİN

Hergün tek bir kendini reddetme düşüncesine dahi yer vermeden bir saat için olduğunuz gibi kabul edin kendinizi. Gerçekten kendinizi biliyorsanız bunu yapabilirsiniz.

İnsan kendini küçümseme eğilimindedir: İnsan bilinçli olarak düşünebildiği güvenle beklediği ve mümkün olduğuna inandığı herşeyi yapabilir. Evren sınır koymaz; biz inançlarımızla sınırlarız kendimizi.

Gerçek benliğini keşfetmek: Yıllardır kafamızda olan ve gerçek benliğin ortaya çıkmasını engelleyen korku dolu olumsuz düşüncelerden kurtulmamız gerekir.

Asla yalnız değilsiniz: Gerçek sevgi korkuyu defeder. Ben’i sevmek içimizdeki gücün bizim vasıtamızla herşeyi yapabileceğini idrak etmektir.

Taklit intihardır: İnsan mükemmel olmak için başkalarını taklit etmek zorunda değildir. Hiç hata yapmayan kişiler hiçbir şey yapmayanlardır.

En büyük arzu: En çok istediğimiz şey nedir. İnanın ve sahip olun. Düşüncenizi bunda yoğunlaştırın.

Düşünce: Düşünmek, düşünceyi kendi algılamamız ölçüsünde kullanmak demektir.

İstediğimize sahip olmak: Bilinçaltı herşeyi bilendir ve o kadar duyarlıdır ki her istediğimize cevap verir. Ona ilettiğiniz her düşünceyi tatbik eder.

Hakimiyeti ele geçirmek: Bilinçaltına düşüncenin toprağı denir. Bildiği verilen tohum düşüncelerine cevap vermektir. Her türlü hastalık bilinçaltının çalışma sistemini anlayamamamızdan kaynaklanır.

AMAÇLARA ULAŞMAK İÇİN BEŞ İLKE

Kendiniz için ideal imajı belirleyin: Düşündüğünüz, inandığınız ve güvenle beklediğiniz şeye mutlaka ulaşırsınız. İnanmışsanız hiçbir şey imkansız değildir.

Amaçlarınıza sınır koymayın: Amaçlarınızı yalnızca kendiniz yargılayabilirsiniz. Bu yargılamadan kaçının, çünkü kendinizi sınırlarsınız. İnsanın kendini küçümseme eğilimi vardır. İnsan olabileceğinin ötesini amaçlamalıdır.

Çalışmadan inanmak işe yaramaz: Çalışmadan amaçlara ulaşmak mümkün olmadığı gibi üretkenlikten uzaklaştırır. İnanç çalışmakla kusursuzlaşır.

Düşüncelerinizi kendinize saklayın: Zihinsel imajınızı kendinize saklayın, gerekeni yapın ve bekleyin. Kimseye birşey söylemeyin. Aldığınız tepkilerle bir o yana bir bu yana savrulmayın.

Hedeften ayrılmayın: Dikkatinizi amacınız üzerinde yoğunlaştırırsanız, bilinçaltınız ayrıntıları halleder. Hayalinizi zihinsel olarak bitirin ve gerekeni tamamlayarak bekleyin. İnandığınız ölçüde sahip olursunuz.

Amaçlarınızın envanterini tutunuz: İnsan gün boyunca düşündüklerinin toplamıdır.

Kendini yönetme: Amaçlarınızı yazın. Onları gerçekten istiyor musunuz. Amaçlarınızı benimseyin. Amaçlarınızın dünyada yaşadığını hayal edin.

SINIRSIZ FİKİR KAYNAĞINI KULLANMA

Gerçek anlamda başarıya ulaşanlar sezgilerinin sesini dinlemeyi öğrenip onu izleyenlerdir.

Sezgiye güvenme: Sevgi küçük beşeri ben’imizi oradan çıkardığımız zaman ortaya çıkan yüce ilhamdır.

Fikirler hiç umulmadık anda çıkar: Fikirler mücadeleden vazgeçtikten, yarı uykudayken ya da hayal kurarken ortaya çıkmaktadır.

Yapıcı olma:

a)Düşünceleri bir noktada yoğunlaştırın. Hangi yöne gideceğinizi iyi belirleyin ve her seferinde tek bir fikri içeri alın.

b)Derinlemesine düşünmek aceleye gelmez. İyi sonuç almak için projenizi bilinçaltınıza tam anlamıyla yerleştiriniz.

c)Fikirler geldiğinde yakalamaya hazır olun, hemen not edin.

d)Şimdi fikirlerinizi kullanmaya hazırsınız. Fikirleri eleyerek doğruları kaydedin.

Kendini yönetme: Ben de evrenin sırlarına ulaşabilirim, sonsuz bir kaynakla ilişkideyim.

YAPICI İMGELEMENİN GÜCÜ

Dikkatimizi yoğunlaştırdığımız şeyi yaparız. Yapmamız gereken bu yasayı bilmek ve etkin bir biçimde kullanmaktır.

İmgeleme bizden önde gider: Arzuladığın ve dua ettiğin ne olursa olsun inan ve senin olsun.

İçimizdeki yaşama yansır: İnsan uyum içinde yaşamaya gayret eder. İnsanlığın ve kendilerinin zararına gibi görünüyorsa bile o anda kendileri için en iyi olduğuna inanırlar.

Yapıcı imgeleme nasıl kullanılır: Dua ettiğimiz zaman kendimizi kaybetme ihtimalinden uzak tutar. Dua ettiğimizde buna ulaşacağımızı bilir ve O’na yöneliriz. Yapıcı imgeleme ısrarla kullanılırsa fikrin olduğu her yerde başarı da vardır.

İnsan düşündüğü gibidir: Bugünkü düşünce yapımız yarınlarımızı hazırlamaktadır Kendimize acımaktan vazgeçmeliyiz. Kendinizle ilgili inançlarınız emin olun yaşayacaklarınızı tayin eder. Hayaliniz bırakın yukarıları gezsin.

Kendini yönetme: Kendimi harika hissediyorum. Yaptığımı iyi yaparım ve iyi sonuç alırım. deneyimlerimi harika insanlarla paylaşırım. İhtiyaç duyduklarım bana gelir. Bütün düşlerim harika bir biçimde gerçekleşir.

KENDİNE GÜVEN NASIL SAĞLANIR

Utangaçlığı yenmek: Dikkatler bir kişi üzerinde yoğunlaştırıldığında o kişi huzursuz olur. Yoğun ilgi dikkat ve cesareti kırar. Korkuyu bırakıp rahat ve dengeli davranmalıdır.

Güven ve kibir: Güven hayat hakkında güven duygusudur. Kibir ise sahip olmadığı güven duygusunun varlığını başkalarına ispatlamaya çalışmaktır.

Başarısızlık korkusu: Kendine güveni başarısızlık korkusu bozar. Başarılı olacağına inanma başarıyı getirir.

Alaya alınma korkusu: Hayat boyunca komik duruma düşünce kızarıp kekeleriz.

Reddedilme korkusu: Bazı insanlar arkadaş sahibi olmaktan korkar. Reddedilmekten korktuğu için yalnız yaşamayı tercih eder.

Onaylanmama korkusu: Kekemelik genelde aile tarafından istenen mükemmelliğin sonucudur, onaylanmama korkusunun bir sonucudur.

Kötü sonuçla karşılaşma korkusu: Kötü sonuçla karşılaşma ve bunun üstesinden gelememe korkusu yüzünden insanlar riskli işlere girip büyüyemezler.

Neye güveniyoruz: Güvensizlik herşeyin sınırlı insan benliğine bağlı olduğuna inanmaktan kaynaklanır. Kendi gücümüz ve zekamız mücadele etmek için yeterli değildir. Tüm güç ve zekanın sahibi olan Allah’a (cc) gitmeliyiz.

Güven kazanmanın yolu: Herşeyin, içimizden geldiğine inanmalıyız. Güç ve erdem Allah’ındır (cc).

Korkuyu yenmek: Allah (cc) sevgisi korkuyu safdışı bırakır. İçimizdeki güç ve zekaya inanırsak herşeyi hallederiz.

Meditasyon: Günde en az 15 dakikamızı Allah’ın (cc) büyüklüğünü ve yerini düşünmekle meditasyona ayırmalıyız. Doğru yolu göstermesi için içinize dönün.

Kendini yönetme: Başarsızlıktan korkmuyorum. İçimden gelen sese inanıyor ve güveniyorum. Hayatı neşe ve sevgi olarak görüyorum. Nerede olursam olayım Allah’a (cc) güveniyorum.

KARAR VERMEK

Düşüncelerine hakim olamayanlar davranışlarına da hakim olamazlar.

Kesin karar: Karar vermeyen ilerleyemez. Kararsızlık olursa bilinçaltı karmaşaya düşer. Biz çoğu açıları kendimiz seçeriz.

Kararsızlıktan kurtulma: Kağıt kalemle değişik ihtimalleri ve sonuçlarını yazın. Yatmadan önce bilinçaltına soru yöneltin ve sabaha cevabını bekleyin. Hayat durmadan değişiyor. Bu yüzden esnek olun. Yaşadıklarımız inandıklarımızın sonucudur.

Kendini yönetme: Ben kararlı bir insanım. İçimdeki mükemmeli kullanmak için aklımı kullanmalıyım.

HUZUR

Düşündüğünüz, inandığınız güvenle beklediğiniz herşey mutlaka gerçekleşir. Gerçek huzur hayatın bolluğunu farketmektir.

Huzurun beş şartı:

a)Allah (cc) sevgisi şarta bağlı değildir.

b)Kendi kendimize koyduğumuz sınırları kaldırmalıyız.

c)Her insan sonsuzluğu kendi sözleriyle birleştirir.

d)Düşünüp inandığımız herşey gerçekleşir.

e)Verdiğimiz ölçüde hayattan alırız.

Yeniden başlama: Kendi yanlış düşüncelerimiz haricinde hiçbir şey bizi bağlamaz. İnançlarımızı değiştirmeliyiz.

Para: Kötü olan para değil parayı çok sevmek, onu bütün iyiliklerin önünde tutmaktır. Cimrilik veya fakirlik bir erdem değildir.

Ekonomi: Ekonomik sistemi yermek bize birşey kazandırmaz. Cimriler zenginleşiyor gibi görünseler de sevgiyi bulana dek fakirdirler.

İyi olanı seçme: Kendimizi neye bağlarsak ne olduğumuzu düşünürsek öyle oluruz.

Gerçek zenginlik: Asıl zenginlik ruhsaldır. Tüm iyiliğin kaynağının varlığından haberdar olma insanı zengin kılar.

Kendini yönetme: Ben zenginim. Sınırsız kaynak ihtiyacımı veriyor. Doğru zamanda doğru karar veririm.

IŞLER KÖTÜ GİDİNCE

Her zaman bir çıkış yolu vardır: Mücadeleyi göze almak ve ne olduğu değil nasıl tepki gösterdiğiniz önemlidir. Biz kaderimizin efendisiyiz.

Tüm yaşam bizim hizmetimizde: Hayat toprağına ekilen her düşünce tohumu düşüncenin çeşidine göre meyve verir. Her şey kendi türünü tekrar üretir.

Yanlış imajı değiştirmeli: Sahip olduğumuz imajdan hoşlanmıyorsak onu hemen değiştirmeliyiz.

Düşünce maddeye hakimdir: İçerdeki neyse dışarıdaki de öyledir.

Büyük düşünme: Başımıza iyilikler geleceğine inanırsak gerçektende küçük iyilikler yaşarız. Çünkü kendimiz için kabullendiğimizi deneyimleriz. İşleri ters gittimi içimizde çevremizde heryerde mevcut güce inanmak gerekir.
Kendini yönetme: Tüm hayat hizmetinde her problemin bir çözümü var. Hiçbir şey beni yenemez.

ZAMANIN EFENDİSİ

Zaman insanin sonsuzluk ölçüsüdür. Bilinçaltına kalkacağınız zamanı yükleyin o saatte sizi uyandırır.

Hipnotize ve zaman: Bir işi belli bir saatte bitireceğine inanan bir kişi er geç o işi o saatte bitirir.

Sonsuz: Bilinçaltı geçmiş ve gelecek diye birşey bilmez. Hep şimdiki zamanda çalışır.

Kendini yönetme: Kendimi zamanın bağlarından

kurtarıyorum. Sonsuzluğu arzuluyor ve ulaşacağıma inanıyorum.

İYİ BİR BELLEK İÇİN

1)Dinle, doğru yazılışını gözlerinde canlandır. Kötü bellek dikkatsizlikten olur.

2)Öğrenme fikirleri birleştirmeye bağlıdır.

3)Belleğinize güvenin.

4)Kesin sonuçlar içi kesin direktif vermeliyiz.

Dikkat et: Dikkat iyi bir belleği getirir. Dur bak ve dinle. Fikirleri birleştirerek hatırlamaya çalışın. Geçmişi bellekten silmek mümkün değildir.

Bilinçaltınıza güvenin: Doğru hatırlama bilinçaltına güvene bağlıdır. Belleğe güven sonuç verir.

Yaşın önemi yok: Bellek yaşa bağlı değildir. Bilinçaltına hatırlama direktifi vermeli ve sonucu beklemeliyiz. Akıllı insan, konuşmak yerine hem kendisi hem de başkaları için faydalı olabilecek şahısların konuşturulmasını temin eden insandır.

Bilinçaltı: Bilinçaltı herşeyi çok ince olarak kaydeder. İhtiyaç zamanı ortaya çıkarır. Hatırlamak istediğimiz herşeyi hatırlarız.

Kendini yönetme: Hatırlamak için bilinçaltıma güveniyorum.

RAHATLAMA

Gergin yatarsanız gergin uyursunuz. Rahat bir uyku için önce gevşemeliyiz.

Neden rahatlamalıyız: Bütün hastalıklar stres kaynaklıdır. Gergin insan etkili çalışamaz. Dengeli insan hayattan korkmaz, hayatla uyuşmazlığı yoktur.

Zihinsel denge .Ne olursa olsun sakin ve dengeli olmak mümkündür.

Kendini yönetme: Kendimin rahat olduğunu hissettiğim zaman rahatlıyorum. Tamamen mükemmel ve bütün olarak gevşedim. Rahatladım.

YAŞAMAYA BAK

Büyük sorunlarımız olduğunu kanıtlamaya çalışmaktan vazgeçelim. Düşünce biçiminizi değiştirin. Her güçlükten bir çıkış yolu vardır.

Endişe: En kötü ihtimali düşünürsek bu endişedir ve yıkıcıdır. Olumlu düşünce doğru eyleme geçiş yoludur. Endişe bulaşıcıdır. Herkese bulaşabilir.

Dört endişe:

1)Gelecekteki ihtiyaçlardan dolayı endişe.

2)Beden sağlığının yitirilmesi endişesi.

3)Zihin sağlığının yitirilmesi endişesi.

4)Yalnız kalma endişesi.

Endişeye son:

1)Allah’ın (cc) varlığına inanma.

2)Olumlu düşünmeye çalışmak.

3)Dua ettikten sonra olumlu tavır takınmak.

Gerekeni yap ve güce sahip ol .

Çözüm var: Her çeşit hastalık iyileşir; yeter ki buna inanın.

Kendini yönetme: Korkmuyorum. Gelecekteki ihtiyaçlarım için endişelenmiyorum.

KORKUYU YENME

Korku insanın en büyük düşmanıdır. Korkunun kendinden başka korkulacak bir tarafı yoktur. Korkuyla mantık yürütülmez. Korku bir duygudur. Gerçek bilindimi korku kalmaz. Korkular önyargıdan kaynaklanır.

Kendini yönetme: Korkacak hiçbir şey yok. Herşeyin üstesinden gelecek güçteyim. Güç içimde.

SİGARA

Bilinçaltı verdiğimiz emirleri harfiyen uygular. Biz emirleri veririz, bilinçaltı yerine getirir.

Başarı: İnsanlar sık sık başarısız olurlar. Çünkü gerçekten yapmak istemedikleri şeyleri yapmaya çalışırlar.

Pratik: Pratik her zaman mükemmelleştirmez ama otomatikleştirir.

Bilinçaltı emire karşılık verir: Sabah 06:00 ‘ da kalkmanız gerektiğinde inanın o saatte kalkarsınız.

UYKUSUZLUK

Uyumak için hap alınır. Güç hapın değil hapa duyulan inancındır.

Kendini yönetme: Uyanık kalmaktan korkmuyorum. Kavgacı düşüncelerden arınıyorum. Kafam rahat, huzurla dolu.

CESARET

Hayatta hiçbir şey bize karşı değil. Bu yüzden çaresizliğe yer yok. Dikkatimizi verdiğimiz şeyler büyür. Dikkati iyiye olumluya yöneltirsek yaşadıklarımız bunlar olur.

Kendini yönetme: Cesaretimi yitirmeyi istemiyorum. Doğru seçim için yönlendiriliyorum. İçimdeki kusursuz güce güveniyorum.

SÜREKLİ HUZUR

Prensiplerin zaferinden başka hiçbir şey size huzur getirmez. Dikkat huzur üzerinde yoğunlaştırıldığında kişi huzur için bir araç olur.

Kendini yönetme: Son derece huzurluyum. İyiliğin gücüne inanıyorum.

Koku ve Ses

  Hayatımız boyunca duyduğunuz bütün sesler arasında en az tanıdığımız,daha doğrusu hiç tanımadığımız tek ses, kendi sesimizdir. Başka sesler bize birçok şeyi hatırlattığı halde kendi sesimiz bize hiçbir şey hatırlatmaz.

Sesimiz, hafızamızda tek bir ışık bile yakmaz. Kendi sesimiz bize yabancıdır. Kendi kokumuzu da alamayız. Kokumuz da yabancıdır bize.', 'Bu kadar yakın olup da sesine ve kokusuna yabancı olduğumuz tek insan  kendimiziz. Belki de bu yüzden kendimizi tanımayız. Belki de bu yüzden bir  başka insanın sesine ve kokusuna bu kadar çok ihtiyaç duyuyoruz. Belki de  bu yüzden aşık oluyoruz. Belki de, bir başkasının sesini ve kokusunu kendi sesimizin ve kokumuzun yerine koymaya, bir başkasının sesini ve Kokusunu bir parçamız gibi hissetmeye aşk diyoruz. Belki de, sevdiğimiz insanın  sesine doğru akıp gitmemiz, aslında kendimize doğru yaptığımız bir yolculuk.

  Kendi sesimize ve kokumuza hafızamızda yer yok. Biz kendimize yabancıyız. O yüzden başkalarının sesiyle sevinip, başkalarının sesiyle acı duyuyoruz. Aşkı aramak, hep kendi sesimizi, kendi kokumuzu aramak belki. Hafızamızda bizi dolaştıracak bir kılavuzu bulmaya çalışmak. Terkedildiğimizde duyduğumuz acı, bir parçamızı kaybetmekten. Terkettiğimizde ardımızda  bıraktığımız keder, terkettiğimiz insanın sesini ve kokusunu kendimizle birlikte götürerek geride bıraktığımız boşluktan.

  Aşkı yaşarken bunu hiç bitmeyeceğini sanmamız, bize bağışlanan büyük  yanılgı sonucu, aşık olduğumuz insanın sesini ve kokusunu kendi parçamız sanmamızdan.

  Sesler ve kokular olmasa geçmişimiz olmazdı. Sesler ve kokular olmasa aşklar olmazdı. Sesler ve kokular olmasa acılar ve sevinçler olmazdı.

  Aşk kendimizin sandığımız bir sesin ve kokunun aslında bize ait  olmadığını, bir başkasının sesi ve kokusu olduğunu anladığımız zaman  bitiyor. Yanıldığımız sürece aşığız biz.

  Seslerini kokularını istediklerimizin, vücutlarını da isteyeceğiz. Seni  seviyorum dediğimizde, sen benim sesim ve kokumsun demek isteyeceğiz.

  Kendi hafızamızda başkalarının sesleri ve kokularını kılavuz yapıp  dolaşabileceğiz ancak. Kendi geçmişimize ancak  başkalarıyla ulaşabileceğiz.

  Aşk tanrısı, dünyayı yanılın emriyle yaratacak. Hep yanılacağız. Hep  yanılıp yanıldığımız için hep acı çekeceğiz. Ama sevinçlerimizi de bu  yanılgıya borçlu olacağız. Anıldığımız sürece seveceğiz. Sonra  yanıldığımızı anlayacağız. Ve gidip yeniden yanılacağız

  Ahmet Altan

İyiler ve kötüler

Yılmaz Erdoğan

    Biliyorum, çoğunuz iyi insanlarsınız. Bu yüzden hep kötüler kazanıyor zaten.
    
    Birçok kötü, hatta alçak tanıdım. Çoğu neşeli insanlardı. Hiçbirinde çekingen bir ruh haline rastlamadım.
    
    Kötüler atak, iyiler pısırıktır.
    
    Etrafınıza bakın, en heyecan verici, en eğlenceli insanlar hep sahtekârlardır. Hepsi paldır küldür konuşan, ağız dolusu gülen insanlardır. Çünkü sahtekâr, sempatik olmak zorundadır. İyinin böyle bir mecburiyeti yoktur. İyi, sıkıcıdır.', 'Kadınlar "iyiler"e değil, güvenilmez erkeklere aşık olur bu yüzden. Zaten aşk denen altüst oluşla ancak bir üçkâğıtçı başaçıkabilir. Aşkın tadını çıkaramaz iyiler. Onlar sarılıp sessiz bir uzanmayı aşk zanneder.

    Tekdüzedirler. Yavaştırlar. Kadınlar da dertlerini onlarla paylaşır ama gidip bir güvenilmezle sevişirler.
    
    Tutku kötülerin işidir.
    
    "Sessiz ve efendi bir insan" cümlesiyle tanımlanan bir iyilik kolaydır.
    
    Sahtekârlık daha zordur, maharet ister. Zeki, hızlı ve atak olmalıdır.
Enerjiktir.
    
(Tabii "kötü" kötüler konumuz dışındadır. Yani hem salak hem kötü olmaya çalışanlar için düşünmeye, yazmaya değmez.)
    
    Üçkâğıtçı... Sahtekârın en sempatik, en başarılı şekli. İyi bir hatiptir o. İnandırıcıdır. Konuştuğu zaman etrafındaki tüm "iyi ve dürüst" insanlar ağzının içinde kaybolur. Hem çok iyi fıkra anlatır hem hüznün tüm renklerinden haberdardır. Kahkahasında pirzola tadı, hüznünde bazen ölümün sesi vardır. Adam başarılıdır. Yeteneklidir.
    
    İyilik kolaydır. Kötülük maharet ister.
    
    İyi olmak için kimseye kötülük yapmamak yeterlidir. Ama kötü olmak için daha çok alışmalısınız!
    
    İyi, kötü karşısında güvensiz, enerjisiz, çaresizdir. Filmlerde bile iyi, kötüleşmeden kötünün hakkından gelemez. "Yeminini bozar" ve kavgaya girer. Oysa kavga kötünün mesleğidir asıl. Biz "iyi" seyirciler perdedeki iyi adamımız kan döktükçe rahatlarız. Ve iyi kötüyü yendi diye
seviniriz.

    Oysa artık hepimiz kötüyüzdür filmin sonunda. Hatta biz "kötü"den daha çok insan öldürmüşüzdür.
    
    Bir iyi için en zor olan, kötüye "Sen kötüsün" demektir. Çünkü iyi, utangaçtır. Hırsıza "hırsız" diyemez. Kötünün yerine utanır, sahtekârın yerine yüzü kızarır, hırsızın yerine yerin dibine geçer... Bu sırada kötüler, sahtekârlar, hırsızlar deli gibi eğlenmektedir. Çünkü onların yerine utanan, sıkılan, yerin dibine geçen birçok "iyi" insan vardır.
    
    Şeytan bile bazen yorulur kötülük yapmaktan. Ama hayatlarını salt kötülük yapmaya adayanlar asla durmazlar, bunu çok iyi biliyorum. Güzel kıyafetleri, biryantinli saçları, resmi arabaları, siyah gözlükleri ve korumaları vardır. Ama ruhları şeytandır.
    
    Kötünün en büyük avantajı iyideki kahrolası utanma duygusudur.
    
    Bu duygu iyiyi öylesine zayıf düşürür ki ağzını açıp bir kelime söyleyemez. Halbuki öylesine kararlı çıkmıştır ki kötünün karşısına. Herşeyi açık açık söyleyecektir. Başına gelecekleri göze almıştır!.. Ama olmaz.  Yapamaz.
    
    Çünkü iyiler korkaktır.
    
    Çünkü iyiler herkese acır, en çok da kendilerine.
    
    Susmak, acımak, utanmak, korkmak... Farkında mısınız, ey iyi  insanlar, ne kadar sıkıcı şeylerle uğraşıyorsunuz! Kötüler kazanınca da şaşırıyorsunuz!
    
    Tarih boyunca iyiler kazanmasalar da, bir şekilde ayakta kalmayı başardılar. İyinin yazgısydı bu. Şeytan her zaman saldıracak, yere yıkmaya çalışacak, akılları karıştaracak ve iktidarına devam etmeye çabalayacaktı.
    
    Babalarımız iyi insanlardı ve bize de iyi olmamızı öğütlediler.
    
    Biz de iyi insanlarız.
    
    Ve çocuklarımıza aynı şeyi öğütlüyoruz.
    
    Hepimiz kötülerin yanında çalışıyoruz.
    
    Haydi iyi insanlar!
    
    Haydi sessiz, efendi, sıkıcı, korkak, utangaç ve iyi insanlar!
    
Çalışın!
    
    Kötülerin size ihtiyacı var!

KADINLARA KARSI ZAFER

  Adam kitabevinden içeri girdi, tezgahta duran gence sordu:

  - Sizde "Kadinlara Karsi Zafer Kazanan Erkek" romani var mi?

  Tezgahtar eliyle az ötesini isaret etti:

  • Var efendim, orada masal kitaplari bölümünde bulabilirsiniz.

ORTA SINIFIN BiRiNCi SINIF GOZ YASLARI

  
Anilarimizi biriktirdigimiz kutular ne zaman cikar dolaplarin kuytu koselerinden? Ruzgar ne zaman tasiyip getirir eski bir sevgilinin kokusunu? Hatira bulutlari ne zaman birakirlar yagmurlarini siradanlik gunesinin kuruttugu gunluk hayat topraklarina? Butunuyle unutmak, bellegi tamamiyla kurutmak mumkun mudur?', 'Bellegi olmayan-ya da bellegi istemli ve sistemli bicimde kurutulan- bir toplumda anilara dair sorular sormak, havanda su dovmekten farksizdir belki de. Ya da kucuk bir kurtulus umudu, bir ciliz kipirdanma. Kusaklar boyu surecek bir gururun kaynagi olabilecek Kurtulus''un ve onu yaratanlarin yurek burkan anilari kliseler icine hapsedilip, barbarligin, bagnazligin bayragini dortnala bilincsizce saga sola kosturan, kaba kuvvetin akil ve aydinlanma karsisinda gucunu yitirmesiyle once Bizans''ta sIkIsIp kalan, sonrasinda ardina bakmadan kacanlarin hikayeleri "tarih"; kent belleginde olmazsa olmaz bir yere sahip hatta belki de bellegin ta kendisi olan yapilarini onurlariyla olmeye bile birak(a)mayip, istahi doymak bilmeyen sermayenin elinde, plastik cerrahi marifetiyle baskalasan "arizali kadinlar"(1) misali allanip pullanarak ''halka acilma''sina terketme kolayciligi ve aymazligi ise -son Kiz Kulesi orneginde oldugu gibi-  "koruma" diye onlerine surulen bir toplumun uyeleri yeni binyilin esiginden nasil bakarlar gelecege? Tarifsiz bir ezilmislik, bitmek bilmeyen bir ofke, sonu gelmeyen bir asagilik kompleksi ve butun bunlarin actigi yaralari asla iyilestiremeyecek bir placebo(2): dinmeyen para hirsi.
  
Yoksullugun lafina bile tahammul edemeyen ama onunla savasmak yerine kanitlarini ortadan kaldirmaya calisan ya da zenginlige oykunen bir anlayis. Dilenen, dilendirilen cocuklarini gormeye katlanamayan ve onlari yasa gucuyle sokaklardan kazimaya calisan, yardimlarini bile konser, eglence, defile perdelerinin arkasindan uzatan, direnme gucleri tuketim gucleriyle sInIrlI guduk ve kucuk insanlar.

Anilarimizdaki yagmurlar yagmiyor artik. Nefesimizle kirlettigimiz atmosfer asitle birlikte tum kinini kusmak icin  ustumuze, tutuyor nefesini. Kisir bir dongu ve dusunsel bir kuraklik icinde gittikce eriyor, kuculuyoruz. Goruyor musunuz?
  
Alper
18X12X2000

Notlar:

  1. "Arizali kadinlar" tanimini yazilarinda Perihan Magden kullaniyor.
  2. placebo: bir ilacin yerine, psikolojik olarak etki yaratmak icin
  verilen etkisiz ve zararsiz maddelere verilen isim.

Monday, August 21, 2006

GÜLÜMSE


Günün birinde yeni bir işyeri açmaya kalkarsam, benimle çalışan herkes önce gülümsemeyi bilenlerin arasından seçilecek. Ve sonra onlar problemlerin üzerinden gülümseyerek atlamayı öğrenecekler. Bütün kapıların üzerinde notlar olacak,kocaman: "GÜLÜMSE"

Güleryüzlü insanlar issiz kalmaz, aşksız kalmaz. Güleryüzlü insanlar essiz kalmaz, arkadassız kalmaz. ', 'Gülümse gülüm. Dikenlerin elbette var ve olmalı. Ama gül isen önce gülen yüzünü göster.

Çevrende güleryüzlü birini görsen sen de ona tebessüm ederdin delil mi? Elbette. Bunu, çevrendeki birine sormustum! Onun "elbette" deyişini duydun mu? İnsanlar hazır aslında gülümsemeye, kucaklaşmaya; bir kıvılcım bekliyorlar. Ama herkes bekliyor! Önce, rahat olmayı dene. Ben, bir karıs mesafeden, gözbebeklerinde kendi mimiklerimi ve tebessümümü görerek, bu tonda konuşuyorsam seninle; Gülümsemeni beklemeye hakkım var, değil mi? Kendini iyi hisset. Ve gülümse.....

Gülümseyen insanlarla mı yoksa gülümsemeyen insanlarla mı vaktini geçirmek isterdin? Isyerinde, verimin yükselir miydi? yüzüne baktığın herkes gülümsüyor olsaydı? Ve sokaktaki problemler insanlar gülümsediginde mi gülümsemediğinde mi daha kolay çözüme ulaşırdı? Kendini iyi hisset. Ve gülümse....

Gülümsediğinde kendini daha da iyi hissedeceksin.  Sen "farkını" göstermek istiyorsan sıradan insanlardan; gülümsemen yeter! . Gücün, düşünme şeklin ve olumlu yapın gözükecek gülümserken yüzünde. İnsanların içi yüzlerinden okunur. Ve içine göre değil, yüzüne göre davranılır sana! Farkını göster, herkes somurturken: "Kar hepimizin basına yagıyor ama ben gülümseyebiliyorum."

Ödül olmanın "ödülünü" sun kendine,insanlara tebessümünü sunarak. Ve bu onuru "yüzünde" tası,

Gülümse.

Dostlar ırmak gibidir

dostlar ırmak gibidir
kiminin suyu az, kiminin çok
kiminde elleriniz ıslanır yalnızca
kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya

insanlar vardır; üstü nilüferlerle kaplı,
bulanık bir göl gibi...
ne kadar uğraşsanız görünmez dibi.
uzaktan görünüsü çekici, aldatıcı
içine daldığınızda ne kadar yanıltıcı....
ne zaman ne geleceğini bilemezsiniz;
sokulmaktan korkarsınız, güvenemezsiniz! ', 'insanlar vardır; derin bır okyanus...
ilk anda ürkütür, korkutur sizi.
derinliklerinde saklıdır gizi,
daldıkça anlarsınız, daldıkça tanırsınız;
yanında kendinizi içi boş sanırsınız.

insanlar vardır, coşkun bir akarsu...
yaklaşmaya gelmez, alır sürükler.
tutunacak yer göstermez beyaz köpükler!
ne zaman nerede bırakacağı belli olmaz;
bu tip insanla bir ömür dolmaz.

insanlar vardır; sakin akan bir dere...
insanı rahatlatır, huzur verir gönüllere.
yanında olmak başlı başına bir mutluluk.
sesinde, görüntüsünde tatlı bir durgunluk.

insanlar vardır; çeşit çeşit, tip tip.
her biri baska bir karaktere sahip.
görmeli, incelemeli, doğruyu bulmalı.
her şeyden önemlisi insan, insan olmalı...

insanlar vardır; berrak, pırıl pırıl bir deniz.
boşa gitmez ne kadar güvenseniz.
dibini görürsünüz herşey meydanda.
korkmadan dalarsınız, sizi sarar bir anda.
içi dışı birdir çekinme ondan.
her sözü içtendir, her davranışı candan...

can yücel

Lexus ve Zeytin Agaci-Kuresellesmenin Gelecegi

Thomas Friedman

"Ben, dunyaya iliskin bes benzin istasyonu teorisine inaniyorum. Evet.

Bugunku dunya ekonomilerinin bes temel benzin istasyonu cesidine indirgenebilecegi kanisindayim.

Birincisi Japon benzin istasyonudur. Benzinin galonu 5 dolardir. Bir omurluk is anlasmalari imzalamis, uniformali ve beyaz eldivenli dort adam size hizmet eder. ', 'Benzininizi doldururlar. Yaginizi degistirirler. Caminizi siler ve siz huzur icinde oradan ayrilirken, dostca bir gulumseme ile arkanizdan el sallarlar.

Ikincisi Amerikan benzin istasyonudur. Benzinin galonu sadece 1 dolardir, ama benzini kendiniz doldurursunuz. Caminizi kendiniz silersiniz. Lastiklerinize kendiniz hava basarsiniz. Sonra koseyi dondugunuzde, dort evsiz insan jant kapaklarinizi calmaya calisir.

Ucuncusu Bati Avrupa benzin istasyonudur. Benzinin galonu orada da 5 dolardir. Istasyonda tek bir gorevli vardir. Lutfeder gibi benzininizi doldurur ve asik suratla yaginizi degistirir, sendika sozlesmesinin onu sadece benzin doldurmak ve yag degistirmekle yukumlu kildigini size her an hatirlatarak camlari silmez. Haftada sadece 32 saat calisir, her gun 90 dakika yemek molasi verir ve bu sure icinde benzin istasyonu kapali kalir. Ayrica her yaz Guney Fransa''da 6 hafta tatil yapar. Devletin issizlik sigortasi son islerinden daha cok para verdigi icin 10 yildir calismamis iki erkek kardesi ve amcasi, sokagin karsi tarafinda bowling oynamaktadir.

Dorduncusu gelismekte olan ulke benzin istasyonudur. Burada 15 kisi calisir ve hepsi de birbirinin kuzenidir. Iceri girdiginizde kimse sizinle ilgilenmez, cunku herkes birbirine laf yetistirmekle mesguldur. Devlet benzini subvanse ettigi icin benzinin galonu sadece 35 senttir, ama 6 pompadan sadece biri calismaktadir. Digerleri bozulmustur ve Avrupa''dan gelecek yedek parcalari beklemektedir. Istasyon hayli kirik dokuktur, cunku sahibi Zurih''te yasamakta ve butun kazancini ulke disina cikarmaktadir. Istasyon sahibi, iscilerin yarisinin geceleri tamirhanede uyudugundan ve araba yikama yerini dus olarak kullandigindan habersizdir.

Gelismekte olan ulke istasyonunda musterilerin cogu ya son model Mercedes ya da uyduruk bir motosiklet kullanir ama burasi her zaman doludur, cunku bisiklet lastiklerine hava basmak icin insanlar akin akin gelmektedir.

Son olarak, Rusya benzin istasyonu gelir. Burada benzinin galonu sadece 50 senttir, ama hic benzin yoktur, cunku burada calisan dort isci butun benzini karaborsada galonu 5 dolara satmistir. Benzin istasyonunda gorevli olan 4 adamdan sadece biri oradadir. Diger ucu yer alti ekonomisinde baska isler tutmustur ve sadece haftada bir kez haftaliklarini almak icin ugrarlar.

ETKİLİ İNSANLARIN YEDİ ALIŞKANLIĞI


Yazarın Adı: Stephen R. Covey çev.G.Suveren-O.Deniztekin

Alışkanlıklarımız yaşamımızdaki güçlü etkenlerdir.Tutarlı ve çoğu zaman da bilinçsiz davranış modelleri oldukları için her gün sürekli olarak karekterimizi ortaya koyar, etkili veya etkisiz olmamıza yolaçar. Yazar bu eserinde etkili insanların 7 alışkanlığını örneklerle izah etmektedir. Bu alışkanlıklar ve nitelikleri şunlardır:

1.Alışkanlık:Proaktif ol

Proaktivite sözcüğü , insan olarak kendi yaşamlarımızdan sorumlu olduğumuzu ifade eder.', 'Davranışlarımız, koşullarımızın değil, kararlarımızın işlevidir. Proaktif insanlar, birşeyler yapabilecekleri işlerin üzerinde çalışırlar. Enerjilerinin doğası pozitiftir.

2.Alışkanlık: Sonunu düşünerek işe başla

Sonunu düşünerek işe başlamak, varacağınız yeri iyice belirleyerek başlamak demektir. Şu anda bulunduğumuz yeri ve attığımız adımların her zaman doğru yönde olduğunu anlamamız için, nereye gittiğimizi bilmektir. Bizim için nelerin gerçekten önemli olduğunu görmek yaşamımızı değiştirir. Hergün gerçekten önemli olan şeyleri yapmayı, gerektiği gibi olmayı başarırız. Gerçekten başarılı olmamız,sonunu düşünerek işe başlamamıza bağlıdır.

3.Alışkanlık:Önemli işlere öncelik ver

Bu alışkanlığı en güzel şekilde Goethe’nin şu sözü özetliyor: “En önemli şeyler, asla en önemsizlerin insafına bırakılmamalı.” Bu alışkanlıkta gerektiği yerde evet, yarar sağlamayacağına inandığımız şeylerde nazikçe hayır denilmesi gerektiği üzerinde duruluyor. Bundan sonra bir hedef seçilmeli ve hedef için gereken çaba gösterilmeli. Bir plan yapılmalı, bu plan günlük değil, haftalık olmalıdır. Bu yapılırken öncelikle yapılması gereken işler öne alınmalıdır.

4.Alışkanlık:”Kazan-Kazan” Diye Düşün

İnsan etkileşimiyle ilgili altı paradigma vardır. Bunlar: Kazan-Kazan; Kazan-Kaybet; Kaybet-Kazan; Kaybet-Kaybet; Kazan; Kazan-Kazan yada anlaşma yok. Bunların arasında en önemli paradigma Kazan-Kazan paradigmasıdır. Bu pradigma, yaşamı bir rekabet arenası değil, bir iş birliği alanı olarak görür. Ana tema, herkes için her şeyden yeterince vardır, bir insanın başarısı diğerlerinin başarısızlığı anlamına gelmez. Diğerlerinin başarısızlığı pahasına kazanılmasıda gerekmez. Kazan-Kazan paradigmasının oluşması için üç karekter özelliği vardır: Dürüstlük, olgunluk, bolluk zihniyeti.

5.Alışkanlık: Önce Anlamaya çalış, sonra anlaşılmaya.

İnsanlar arasındaki iletişimin anahtarıdır. Bu ilke çok esaslı bir paradigma değişimini gerektirir. Tehlikeli ve zor olmasına karşın önce anlamaya ya da reçete yazmadan önce teşhis koymaya çalışmak yaşamın birçok alanında görülen doğru, geniş kapsamlı, ortak paydalı doğru bir ilkedir. Ama en önemlisi insanlar arası ilişkilerdir. Anlamaya çalışmak saygı, anlaşılma isteği ise cesaret ister.

6. Alışkanlık: Sinerji Yarat

Sinerji ilke merkezli liderliğin özüdür. Bir katalizatör görevi yapar, birleştirir ve insanların içindeki en büyük güçleri açığa çıkarır. Bir bütünün parçalarının toplamlarından daha büyük olması demektir. Sinerjinin özü farklılıklara değer vermektir. İnsanlar arasındaki zihinsel, duygusal ve psikolojik farklılıklara değer vermenin anahtarı, herkesin dünyayı olduğu gibi değil, kendilerinin olduğu gibi gördüğünü kavramaktır. Sinerji, etkili, geçerli ve doğru bir ilkedir. Önceki bütün alışkanlıkların görkemli bir başarısıdır. Karşılıklı bağımlı gerçeklikler de etkili olmaktır. Ekip çalışması, takımın güçlendirilmesidir. Diğer insanlarla birleşmenin birlikte yaratıcılığın gelişmesidir.

7.Alışkanlık Baltayı Bile

Baltayı bilemeye zaman ayırmak, 7. alışkanlık paradigmasındaki diğer alışkanlıkları çember içine alır. Çünkü bu diğerlerini olası kılan alışkanlıktır. Yenilenmenin dört boyutu bulunmaktadır:
a)Fiziksel: Egzersiz, beslenme, stres yönetim
b)Ruhsal: Değer belirleyip bağlanma, inceleme ve meditasyon
c)Zihinsel: Okuma, hayal etme, planlama, yazma
d)Sosyal duygusal: Hizmet, empati, sinerji, iç güvenlik

Zihnin baltasını bilemenin yolu; okumak, güzel mektup yazmak, günlük tutmaktır.

Aziz Nesin'ce Aşk

         Kız, sen delirdin mi?

          Surname''ye de eve de hepsine boşver, dolu dolu yaşa. Madem ki bir aşkın var, ne güzel, tadını çıkar... Sanki ayıp bir şeymiş de utanıyormuşsun gibi yazmışsın bana... her şeye boşver ve aşkı yaşa... İlle de büyük aşk olması gerekmez; yaşanan her aşk büyüktür, yeter ki tadını çıkarmasını bil... ', 'Çok büyük umutlar bağlama, yarını hiç düşünmeden, günü gününe sev, sevinin tadını çıkar...

Sevide geleceği düşünürsen askı bombok edersin.

Sakın haaa... sonsuz monsuz diye herifin başını yeme... her şeye boşver; öylesine sev ki, sevdiğin erkeği bile umursama, salt kendin için sev, bencilce yaşa aşki, bütün maddesiyle... Yaşamdan elinde kala kala salt yaşadığın seviler kalır sonunda, ne surname, ne eczacilik, ne şu, ne de bu... Bütün onlar, aşkı yaşamak için gerekli olan ne yazık ki gerekli Olan gereçlerdir. Aslolan aşktır yaşamda... dolu dolu, dolu dizgin, zilzurna, saniye saniye aşkı yaşayarak sev... iki yıl, üç yıl sürecek diye umutlanıp enayilik etme... İster sürer, ister sürmez... sen o anı yaşa yeter ki...

Yitirdiğin zaman; yaşadıklarını kazanmış olacaksın... Sonunda elbet yitireceksin, ama yitireceğini hiç düşünme; çünkü aynı zamanda kazanmışsındır da... Anılar kazanıyorsun daha ne... iç o zaman, sarhoş ol... yüce yüce şeyler düşünme severken, seviyi berbat edersin; çünkü sevinin kendisinden daha yüce bir şey olamaz...

          Aferin sana seviyorsan, seviliyorsan...sakın kuşkulara kapılma. Herifi didikleme, yiyip bitirme... Türk karıları genellikle bir beladır çünkü, batası gelenekleri, görenekleri öyle... Sakın bu aptallığı yapma... severken yirmi yıl sonrasını değil, yirmi dakika sonrasını bile düşünme, sevinin içine edersin... an an yaşa, derin derin hem de... afferin sana... çok sevindim. İşe güce boşver...

Artık sana ne surname''yi, ne de başka şeyi soruyorum. Keyfince yaşa, sev... sevildikçe sev, sevilmeyince de tastamam boşver ve o zaman o güzelim yalnızlığına sarıl... o yalnızlık ki, bütün sevilerden daha güzeldir ve sonunda onun koynuna girmek için kendi kollarımızla kendimizi sararız... o zaman da hiç üzülmeyeceksin. Çünkü nasıl olsa, sığınacak bir yalnızlıgımız var; günün birinde anamız bile bizi bırakır gider, ama o yalnızlıgımız, biz yasadıkça bizi hiç birakmaz... severken bunları düşünme, lütfen yarınsız sev ki, sevinin tadını çıkarasın. Hadi, sevgiyle öperim.

yaşa sen...

          Aziz Nesin / Yarım Kalmıs Öyküler

Thursday, August 17, 2006

Hayat tersine yasanmaliydi bence

Hayat tersine yasanmaliydi bence.
   Önce ölümü savusturmaliydik basimizdan.
  Yirmi yilimizi huzurevinde gecirip,
  Oradan   gençlestigimiz icin atilmaliydik.
  Altin bir saatimiz olduktan sonra ise baslamaliydik.
  Kirk yil calismaliydik, ta ki
  Emekliligin tadini çikarabilecek denli gençlestigimiz güne
  kadar.
  Üniversiteye gitmeliydik sonra,liseye hazir hale gelene dek
  Parti yapmaliydik
   Iyice ufalmaliydik,oyun oynayip
   Sorumluluklari unutmaliydik.
  Küçük bir kiz ya da bir erkek bebek olunca annemize dönmeli,
  Son dokuz ayimizi yüzerek geçirmeli
   Ve sevgi dolu bir bakista son bulmaliydik.

  Norman Glass

Answer Answers bWHY DID THE CHICKEN CROSS THE ROAD?

Answer  :   Answers by different schools of thoughts

ARISTOTLE:
It is the nature of chickens to cross roads.

BILL GATES:  
I have just released the new Chicken Office 2000,  which will not only  cross roads, but will lay  eggs, file your important documents, and  balance   your checkbook.    

BUDDHA:
Asking this question denies your own chicken  nature.', ' DARWIN:
Chickens, over great periods of time, have been  naturally selected in  such a way that they are now  genetically disposed to cross roads.

EINSTEIN:    
Whether the chicken crossed the road or the road  moved beneath the  chicken depends upon your frame  of reference.

FREUD:  
The fact that you are at all concerned that the  chicken crossed the road  reveals your underlying  sexual insecurity.  

HIPPOCRATES:  
Because of an excess of phlegm in its pancreas.    

JACK NICHOLSON:  
''cause it fucking wanted to. That''s the fucking reason.

KARL MARX:    
It was a historical inevitability.  

KINDERGARTEN TEACHER:      
To get to the other side.    

LOUIS  FARRAKHAN:  
The road, you see, represents the black man. The chicken ''crossed'' the  black man in order to  trample him and keep him down.

MACHIAVELLI:  
The point is that the chicken crossed the road.   Who cares why? The end of crossing the road  justifies whatever motive there was.

MARTIN LUTHER KING,
I envision a world where all chickens will be free to cross roads without having their motives called JR.:    into question.

MOSES:  
And God came down from the Heavens, and He said  unto the chicken, "Thou  shalt cross the road." And  the chicken crossed the road, and there was much   rejoicing.    

OLIVER STONE:
The question is not, "Why did the chicken cross  the road?" Rather, it is, "Who was crossing the  road at the same time, whom we overlooked in our haste to observe the chicken crossing?"

PLATO:  
For the greater good.  

RICHARD M. NIXON:  
The chicken did not cross the road. I repeat, the  chicken did NOT cross the road.    

RONALD REAGAN:
I forget.    

SADDAM HUSSEIN:
This was an unprovoked act of rebellion and we were quite justified in dropping 50 tons of nerve  gas on it.    

ANDERSEN CONSULTING:

Deregulation of the chicken''s side of the road was  threatening its dominant market position. The  chicken was faced with significant  challenges to  create and develop the competencies required for  the newly competitive market. Andersen Consulting,   in a partnering relationship with the client,  helped the chicken by rethinking its physical distribution strategy and implementation processes. Using the Poultry Integration Model (PIM), Andersen helped the chicken use its skills, methodologies, knowledge, capital and experiences   to align the chicken''s people, processes and  technology in support of its overall strategy within a Program Management framework.  Andersen   Consulting convened a diverse cross-spectrum of   road analysts and best chickens along with Anderson Consultants with deep skills in the transportation industry to engage in a two-day itinerary of meetings in order to leverage their personal knowledge capital, both tacit and  explicit, and to enable them to synergize with each other in order to achieve the implicit goals  of delivering and successfully architecting and  implementing an enterprise-wide value framework   across the continuum of poultry cross-median   processes. The meeting was held in a park-like  setting, enabling and creating an impactful   environment which was strategically based,  industry-focused, and built upon a consistent, clear, and unified market message and aligned with   the chicken''s mission, vision, and core values.   This was condusive towards the creation of a total   business integration solution. Andersen Consulting   helped the chicken change to become more successful.

İstanbul'da Trafik Kuralları

1 -  Yol verilmez alinir. Eger bir garajdan ya da otoparktan direkt yola  cikacaksaniz, araclarin size yol vermesini beklemek hayalcilik  olur. Burada kural bodozlama yola firlamaktir. Merak etmeyin hizla gelen  araclar zink diye duracaklardir.

  2 -  Mecbur kalmadikca kimseye yol verilmez. Amac ulasilacak yere  biran once varmaktir. Asla yol verilmez, cok mecbur kalinirsa hafiften hiz dusurulur. Yavaslamaniza sebep olan araclara kufretmek en tabii hakkinizdir.', '  3 -  Yesil isigin yanmasi asla beklenmez. Isiklarda beklerken vites asla bosa alinmaz. Birinci vitese takilir ve bir ayak debriyajda tutularak araba bagirttirilir. Iyi bir Istanbullu yesilin yanacagini hisseder ve yanmadan gecer. Yesil isik birkac saniye sonra nasil olsa yanacaktir.
Eger isikta bekleyen diger araclar sizin onunuzde ise, sari yanmadan kornaya kokune kadar basilir ve "hadi ulan yurusene" diye bagirilir.

  4 -  En sag serit emniyet seridi degil, acelesi olanlarin serididir. Eger trafik tikanmissa en sag seritten huzur ve guven icerisinde gidebilirsiniz.

  5 -  On dikiz aynasina CD asmak, otomobilinizi kazadan ve beladan   koruyacaktir. Zaten ayna oraya onun icin monte edilmistir. Baska bir islevi yoktur.

6 -  Sinyal vermek delikanliliga sigmaz. Durmak isteyen veya donus yapmak isteyen istedigi zamanda ve yerde durabilir ya da donebilir. Arkadan gelen araclar bunu altinci hisleri ile
hissetmelidirler. Hissedemezlerse arkadan vururlar ve suclu duruma duserler.

  7 -  Agir vasitalarin yeri en sol serittir. Sadece onlar degil, tum ticari araclar sol seritten giderler. Kucuk ve hafif binek otolar onlara her zaman yol vermeli ve saygida kusur etmemelidirler.

  8 -  Her tasitin arkasinda mutlaka surucunun hayat felsefesini iceren bir yazi olmalidir. "Liselim", "Yikilmadim Ayaktayim", "Ben Sevdim Eller Aldi", ornek olarak gosterilebilir.

  9 -  Ambulanslar acelesi olanlar icin faaliyet gostermektedir. Sirenlerini acmis, son hizla giden bir ambulans gorurseniz hemen arkasina takilin. En kisa zamanda varacaginiz yere
ulasirsiniz. Bu son derece dogal ve sik basvurulan bir uygulamadir.

  10 - Korna calmak en tabii hakkinizdir. Onu devamli kullanin. Dunyanin parasini verip fistik gibi bir otomobil satin almissiniz. Kornasini yeteri siklikta calmazsaniz oksitlenme yapabilir. Ayrica az korna calanlar Istanbul trafiginde hemen fark edilir ve dislanirlar.

  11 - Istanbulda otomobiller sadece yolda kaldigi zaman bakima veya servise goturulurler. Onun disinda araclarini periyodik olarak bakima goturenler ya cok eski Istanbulludur ya da Istanbula yeni gelmis acemi caylaklardir.

  12 - Bir arac sollanacaksa, arkadan sellektor yapilmali ve aracin tamponuna degecek kadar yanasilmalidir. Boylece sollanacak kisi arkadakinin niyetini anlar ve kenara cekilir.

  13 - Her direksiyon topuzunda bir boncuk veya tesbih bulunmalidir.

  14 - Kisik sesle muzik dinlemek ayiptir ve egoistliktir.Nice otomobiller  vardir ki bir teybi, bir anfisi yoktur. Arabalarinda kuvvetli ses tesisati olanlar sesleri sonuna kadar acmalilar
ki, imkani olmayanlar  da muzik dinleyebilsin.

  15 - Yol cizgileri slalom zevkini artirmak icin vardir. Istanbulda kesinlikle tek bir hat uzerine yol alinmaz. Surekli serit degistirilerek  slalom yapilir. Yoldaki cizgiler slalom yapmamizi
kolaylastirir.

  16 - Farlar hava iyice kararmadan yakilmaz. Gunduz vakti farlarini yakanlar olursa, diger suruculer tarafindan aninda uyarilirlar.

  17 - Sellektor soforun eli ayagidir, her zaman kullanilmalidir. Bazen bir tesekkur, bir uyari, kufur, sellektor yapmadan arac kullanan iyi sofor olamaz.

  18- Bayan soforlerin Istanbulda trafige cikmaya haklari yoktur. Erkek suruculer her firsatta bu kaideyi hatirlatmali, bayan suruculeri  surekli sikistirarak zor durumda birakmalidirlar.

  19- Kendini bilen ve derdini anlatabilen her erkek cocugu yasi ne olursa olsun otomobil kullanabilir. Ehliyet zamani geldiginde nasil olsa alinacaktir.

  20 - Istanbulda hiz sinirlamasi yoktur. Mahalle aralarinda pati cekilebilir, spin atilabilir ve son surat gidilebilir.

  21 - Suruculer her zaman haklidir. Yayalar yayaligini bilmeli ve ona gore davranmalidirlar. Yaya gecidi veya yayalarin gecis ustunlugu gibi kavramlar Istanbulda gecerli degildir.

  22 - Okul tasitlarinda bulunan ogrenciler camlari surekli acik tutmali ve  kollarini bacaklarini disariya sarkitmalidirlar. Bu onlari rahatlacaktir.

  23 - Iki tekerlekli araclarin Istanbulda trafige cikmaya haklari yoktur. Her firsatta sikistirilmali ve dusurulmeye calisilmalidirlar.

  24 - Kopru parasi vermek tarihe karismistir. En guzel yol,OGSden kacak olarak gecmektir.

ORTA SINIFIN BiRiNCi SINIF GOZYASLARI-2

Yeni (bin?)yil geldi, ramazan bayramini kendisine yol arkadasi yaparak. Butun bir yilin, yuzyilin, binyilin kirlerinden arinmak, dertlerinden, yuklerinden kurtulmak icin kosustuk alisveris tanrisinin tapinaklarina. Suratsiz kocalarin, mutsuz aile babalarinin, simarik veletlerin, kimi zaman huysuz kimi zaman gulec sevimli bebeklerin, guzel ya da cirkin ama her daim bakimli ve her zaman alimli hos kokulu kadinlarin, yuklu market arabalarinin, dolu alisveris cantalarinin ve hediye bakmanin getirdigi sIkIntInIn daha da daralttigi sIkIsIk koridorlarda hayatimiza anlam katmasini umdugumuz esyanin arasinda hic bir sey al(a)mayacak olsak da kutsal mekanlarini tavaf eden hacilarin gorev duygusu ve haci yagi kokulu buruk ic huzuru ile dolastik.', 'Minimum odemelerin maskeli zarafetinde teselli aramaya basladigimiz gunden beri odenen bedelin toplam agirligini hayatin hafifligine esitlemistik farkina varmadan. Birer silah gibi guven duyarak cebimizde tasidigimiz ve cuzdanlarimizi her acisimizda birer mucevher  edasiyla ve gururla sergiledigimiz plastik kartlarimizla aldigimiz esyanin bedelini oderken hayatin agirligi hafifliklerimizin toplaminda gizliydi belki de. Kapida nobet tutarak bizim guvenligimizi ve belki de kendi yoksullugunun surekliligini saglayan gorevlinin selamini da aldiklarimizin yanina koyarak evlerimize yollandik.

Minik ayaklarina buyuk gelen plastik cizmelerin, sirtinda kat kat el orgusu giysilerin, bakim derdinden kurtulmak icin kisacik kesilmis saclarin, burnunda sanki dogustan getirdigin sumuklerin, satman icin tutusturulmus ote berinin sigmadigi kucucuk ellerin ve onlara bakanlarin sucluluk duygusunu bir kat daha artiran cocuksu masumiyet ve huznun parladigi guzel gozlerinle sen karsimiza cikana kadar mutlu(mu)yduk. Ve eger seni gordugumuzde sucluluk duygusuyla bakislarimizi kacirip, caresizlikle basimizi omuzlarimiz arasina gomup uzaklasmak ya da eline biraz para tutusturmak yerine ellerimizdeki cantalar, torbalar, paketler ve kutularla birlikte  onlari aldigimiz yerlere geri kosabilsek; insanlara hayatlarindan hizla uzaklasan anlami ikame etmek icin aldiklari her esyanin aslinda o boslugu doldurmak yerine biraz daha buyuttugunu haykirabilsek; sonra, simarik veletlerin bir kac kez oynadiktan sonra sIkIlIp bir kenara atacaklari oyuncaklari, bir iki kez giyilidikten sonra gardroplarimizda yaslanmaya birakacagimiz giysileri, mutfak dolaplarimizi dolduran porselen tabak canaklara eslik etmek uzere aldigimiz diger tabak canaklari, pahali kokulari, etiketlerini gururla kiclarimizda tasidigimiz blucinleri, iclerinde cirkin ayaklarimizi gizledigimiz cesit cesit ayakkabiyi, gereksiz  aksesuarlari, biz evlerimize doldurdukca hayatin icini bosaltan butun o esyayi bir meydanda toplayip atese verebilseydik; ve o atesin golgesi sogugun dondurgu ve soldurdugu yanaklarina biraz renk dusurebilseydi eger, hayatimiz bir anlam kazanir, yuregimiz biraz huzur bulur muydu cocuk?

Biz her zaman yaptigimiz gibi ellerimizde plastik torbalar, uc-oda-bir-salon evlerimizin yolunu tuttuk.

Alper
7X1X2001

DOLU DOLU YAŞAMAK

Yazarı: Prof Dr. Özcan KÖKNEL

YAŞAMIN ANLAMI

Sözlük karşılığı yaşamak hayatta olmak, varlığını sürdürmek, oturmak, eğlenmek, geçinmek, belirli bir durumda ve konumda olmak, ve bunu sürdürmek, hoş vakit geçirmek, keyif sürmek, keyifli ve mutlu olmak anlamlarını içerir.

Yaşamanın sözlük karşılıklarının dizilişi bile, keyifli ve mutlu olmak anlamına son sırada yer vererek, bu kavramın oluşmasında ötekilerin gerekli olduğunu belirtmeye çalışmış. ', 'Ben de insanların keyifli ve mutlu yaşamayı ‘dolu dolu yaşamak’ olarak da dile getirdiklerini saptadım.

Dolu Dolu Yaşadım Diyebilmek için...

* ‘O iş’ Bakış Açısında

İnsan ve insanın içinde yaşadığı doğal, toplumsal ortamın koşulları birdenbire değişmediğine göre, değişiklik insanın bunlara bakışında bunları yorumlayışında olmuştur. Yaşam, bir anlamda mutluluğu arayış olduğuna göre, bakış açısı çok önemlidir.

Mutluluk, insanın yaşadığı andan haz duyması, geçişte haz duyduğu bir yaşantıyı anımsaması ya da gelecekte haz duyacağı bir yaşantıyı ümit etmesidir. Mutluluk ‘iyi yaşama’larla doğru orantılıdır. İyi olma, iyi yaşama durumuna kavuşmak kimine göre bireysel, kimine göre dinsel, kimine göre toplumsal yaşayışla, olur. Kimi alabildiğine özgürlüğü, kimi ilke ve kurallara sıkı sıkıya bağlılığı iyi olma ve yaşamanın tek çıkar yolu olarak kabul eder. Doğrunun, güzelin, iyinin aranması, elde edilmesi de insanda mutluluk yaratır.

* ‘An’ı Yaşamak Gerek

Yaşanılan an geri gelmeyecek; bügünler hiç ama hiç geri gelmeyecek; yaşam akıp gidiyor. Bu nedenle yaşadığı ana, zamana sıkı sıkıya sarılmak gerek. Bir bütün olarak...

*Yaşamı Sevme:

Bütün hazların temelinde yaşama sevinci yeter. İnsanlar yaşamdan zevk almak için, insanlara, nesnelere ilgi ve sevgi göstermeli, ufak ufak sevgi köprücükleri kurmalıdır. Bu köprücükler insanları dünyaya bağlayan büyük yaşama sevincini oluştururlar.

DUYA DUYA YAŞAMAK *Önce Ses Vardı

İnsanın yaratılışından itibaren en soyut, en özlü anlatımı olan ses ve müzik, işlevlerinin çok ötesinde bir anlam yoğunluğu ve etki gücü taşır. Dinsel törenlerle başlayan müzik, kötü ruh ve cinlerden korunmada bazen bir ara unsur bazen sığınak noktası olmuştur. Şamanizm’deki Şaman’ların söylediği şeylerden, Bursa’lı Süleyman Çelebi’nin Mevlid’ine kadar müzik ve ritmik sözler insanlara yaşama hissi vermiştir.

‘Daha dün annemizin kollarında yaşarken...’ diye söylediğimiz, söylendiği zaman çocukların hoşuna giden, onları birleştirip bütünleştiren, coşturan bu şarkı basit ama güzel bir örnektir.

‘Toplum Güven Üstüne Kurulmuştur’.

Kendisine güvenen kişi, karşılaştığı engelleri kolayca aşabilir, sorunlara gerçekçi çözümler bulabilir, sağlıklı ilişkiler kurabilir. South’un dediği gibi ‘Toplum güven üstüne kurulmuştur’. Kendine güven duymanın neticesinde muvaffakiyetler olunca kişi toplumda saygınlık gereksinimini de bedensel ya da zihinsel gücüyle doyurmaya çalışır.

*Çağdaş Aşk Kavramı:

Çağımızda artık ölümsüz aşk öykülerinde olduğu gibi kavuşamamanın getirdiği trajik sonlu hikayeler yok. Aşka iki özgür insanın düşünsel, duygusal, Bedensel bütünleşmesi olarak bakan görüş çağımızda git gide egemen olmaktadır. İnsan ne kadar özgürleşmişse o kadar sınırsız, çıkarsız bir sevgiyle sevebilir; böylesi bir aşk ise insanı yüceltir, dünyayı güzelleştirir.

ÖZGÜRLÜK

*Uğrunda Devrimler Yapılan Değer

1789 Fransız Devrimi insanların eşit, kardeş ve özgür olduklarını kabul etmiş ve bunları doğal özgürlük olarak nitelemiştir; artık çağımızda özgürlük anlamlı ve dolu dolu yaşamın temel şartıdır:

*Özgürlüğün Toplumsal Sınırları

Ailenin genel tutumu, anne babanın ayrı ayrı tutumları; Çocuğun ve gencin kız ya da erkek oluşu; eğitim biçimi, gelenek, görenek, töre, dil, din, kamu düzen, egemen ideoloji gibi temel toplumsal yapılar göreli olarak önce çocuğun, gencin, daha sonra erişkin insanın davranışlarını, tutumların, eylemlerini etkiler.

Çocuklara ve gençlere, jean-Jacques Rousseau’nun ‘Emile’ adlı kitabında yazdığı gibi alabildiğine özgür ve özerk davranma olanağı tanınmak da insanın toplumsallaşmasını başkalarıyla bağlantı kurmasını engelleyebilir.

*Evlilik: Özgürlükten Gönüllü Özveri

Kişisel özgürlüklerin beraberlik adına gönüllü olarak kısıtlandığı, ama mutluluğun temel kaynaklarından biri olan toplumsal kurum, aile ve evlilik yaşamıdır. Ailesiyle birlikte, eşiyle evinde mutlu olan insan yaşamın en önemli ve temel haz, mutluluk kaynağını ele geçirmiş demektir.

Evlililikten önceleri ‘Ben’ ve ‘Sen’ yerine, evlilikte ‘Biz’ yaşantısı ortaya çıkar. Biz yaşantısı gücünü eşlerin kişiliğinden alan grup olgusudur.

TANRIYA BAŞKALDIRANLAR YA DA SIĞINANLAR Bu bölümde yazar dinle alakalı konuları hatalı ve sübjektif yansıtmıştır.

İnsanın Tanrının buyruğuna, düzenine dengesine karşı çıkarak mutluluk arayışı (!) Adem ile Havva’nın öyküsüyle başlar.

İlla insanlar günlük yaşantıda önemli rolü ve yeri olan, gözle görülmeyen, gizli bir güç olan büyüden sakınıp korunmak için ‘tabu’lar geliştirmişlerdir.

Dinlerin genel özelliği insanları tanrının bayraklarına uydurmak için Cennet’le sevindirme Cehennem’le korkutma olmuştur.

*Tanrı’yı ve Gerçeği Kendi Yalnızlığında Aramak

İnsanın Tanrı’yı, gerçeği kendi iç dünyasında arayışından, bireysel yalnızlığın gücünden yola çıkarak bulan gizemcilik-tasavvuf, sonunda evrenselliğe ulaşmakta, hazzı mutluluğu burada bulmaktadır.

YAŞAMIN AMAÇ VE ANLAMINI ARAYIŞ *Mutluluğa Erişmenin Tek Yolu Erdemdir

Bütün insanlar, sürekli olarak en yüksek iyiye ulaşmaya ve bunu elinde tutmaya çalışır. Bilginin amacı bunu sağlamaktır. Bunu sağlamayan bilginin değeri yoktur.

Mutluluğa erişmenin tek yolu erdemdir. Her insan kendi erdemini yaratır. Her insanın kendi kişiliğine uyan amaçları vardır. Bunlara ulaşırsa mutlu olur, iyi yaşar.

Mutluluk, acının yokluğudur.

DOLU DOLU YAŞAMANIN BİREYSEL TEMELLERİ

İnsanın yaşamından haz duyması için önce normal ve sağlıklı olmalıdır. Geleneksel tip ve ruh hastalıkları açısında uyum sağlama yeteneği bulunan insanın yapısal ve işlevsel durumu normal, sağlıklı kabul edilir.

Yaşamdan zevk almak insanın mizacına da bağlıdır. Neşe, sevinç ve umudun hakim olduğu insanlar, yaşamdan daha çok haz duyarlar.

*Sürekli Neşe Ya da Keder Ruhsal Bozukluklar.

İki başlık altında toplarsak;

1-Mani: Sürekli haz duyan, mutlu olan, aşırı neşe, sevinç duyan, çok konuşan kendini akıllı, zeki, güçlü, güzel, büyük ve üstün gören ruhsal bozukluk.

2-Depresyon: Mutsuzluk, ilgisizlik, karamsarlık, kötümserlik, isteksizlik hali.

*Ruhsal-Cinsel Gelişme Engellenirse

Ruhsal-cinsel gelişmeyi engelleyen, saplantı ve takıntılı bir kişilik yapısının oluşmasında rol oynayan temel etken aile içindeki olumsuz iletişim biçimidir. Aile içindeki ilgisizlik, iletişimsizlik, parçalanmış aile, annenin olmaması ya da annenin kişiliğinin belirsiz ve silik olması olumsuz etkenlerin başında yer alır.

Sürekli olarak annesi ve babası tarafından cezalandırılan, bu nedenle özür dilemek zorunda kalan çocukta güven duygusunu geliştirmez. Anne ve babaya karşı aşırı kızgınlık doğar. Bu duygular suçluluk düşüncelerini geliştirir. Annesi, babası ve çevresinden sürekli övgü alan, şımartılan çocukta ise aşırı güven oluşur. Bu durum, özsever doyuma dayalı benlik yapısına yol açar. Bu tip benlik yapısının beklentileri aşırı olduğundan düş kırıklıkları da sık görülür. Her düş kırıklığı insanın güven duygusunda azalma yapar.

DOLU DOLU YAŞAMAK İÇİN OLANAKLARIMIZ, SIĞINAKLARIMIZ

Yaşam Bir Maratondur İnsan doğumdan ölüme kadar hep bir mücadele içindedir. Küçük bir bebek ilgi ve sevgi çekmek için kardeşleriyle yarışır. İlkokula giden bir çocuk okulda hocasının gözüne girmek için yarışır, öğrenim hayatı boyunca sınavlarda arkadaşlarıyla yarışır, bir kızı elde etmek için arkadaşlarıyla yarışır, daha çok zengin olmak için iş arkadaşlarıyla yarışır.

Şans Oyunları ve Paraya Düşkünlük Şans oyunları ‘Ya kazanırsam’ düşüncesinin verdiği umutlarla günlük yaşadığımız kederleri, kaygıları unutma ve hayal dünyasında gezintiye çıkarmak için bir kaçış yoludur.

Para, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamanın yanında insanların eksik yönlerini kapatma bahanesidir. Küçüklüğünde ezilmiş bir insan erişkinliğinde bunu para kazanma da hırs göstererek kapatmaya çalışır, ve her zaman her daha fazla, fazla, fazla...

2000’li YILLARA DOĞRU

Yeni Bir Dünya Düzenine Doğru

Yeni bir uluslarüstü hukuk doğacak ‘insan hakları’ yeni anlayışının egemen olduğu bir düzene doğru geçilmeye başlanacaktır.

2000’li yılların ilk 20 yılından sonra insanların ilgi, sevgi, güven özgürlük, özerklik, saygınlık, yaratma, üretme, kendini gerçekleştirme arayışları; etkilerin tepkilerin oluşturduğu birleşme bütünleşme içinde, bireysel ve toplumsal sınırları belirgin yeni amaçlar, beklentiler, değerler, duygular, düşünceler ilkeler, kurallar oluşturacağını öngörüyoruz.

Aile ve toplumdaki olumsuz gelişmeler nedeniyle 2000’li yılların ilk on beş yirmi yılında günümüz gençleri ve bunların yarattığı sorunların artıp yayılacağı, ancak zaman içinde aile ve toplumda bunlara çözüm getirecek yolların, yöntemlerin bulunacağı söylenebilir.

Gelecekte sayılan, sayılamayan birçok nedenle bağlı olarak çocuğun ve gencin aile ve toplumla ilişkilerinde köklü değişmeler olacak. Ortak yaşayan ailelerin dışında kalanlar ailelerle toplumun ortak amaçlarını ve ilkelerini çocuğa ve gence aktarmada zorluk çekeceklerdir.

Bazen

Bazen;

Yildizlari süpürürsün, farkinda olmadan
Günes kucagindadir, bilemezsin
Bir çocuk gözlerine bakar, arkan dönüktür
Cigerinde kuruludur orkestra, duymazsin
Koca bir sevdadir yasamakta oldugun, anlamazsin
Uçar gider, kossan da tutamazsin...

W.SHAKESPEARE

Adidas-Puma

Adidas-Puma

Ikinci Dünya Savasi nin hemen öncesinde Almanya da bir kasaba Herzogenerauch ta iki kardes ayakkabi yapip satmak üzere bir atölye açarlar; Adolph ve Rudolph Dassler. Savas sonrasi Adolph, Rudolph a artik birlikte çalismak istemedigini, kendine ayri imalathane açacagini söyler.', 'Rudolph saskindir. Ufacik kasabada iki kardes ayri imalaethanelerde rekabet edeceklerdir. Kardesine bunun mantikli olmayacagini, bu ufak kasabada zaten insanlarin sayili ayakkabi satin aldiklarini, ikisinin birden iflas edecegini söylese de Adolph bu uyariyi dikkate almaz ve kendine yeni bir ayakkabi imalatahanesi açar.

Gerçekten de aralarinda kiyasiya bir rekabet baslar. Rekabetleri dogduklari kasaba sinirlarini dahi asar. Iki kardes ayrildiktan sonra birbirlerine küsmüslerdir ve Adolph 1978 yilinda öldügünde tam 29 yil darginlardir.

Bugün iki firmanin genel merkezi de bu ufak kasaba Herzogenerauch tadir. Adolph Dassler in ayakkabi sirketinin adi ADIDAS, Rudolph un ki ise PUMA dir.